Geçtiğimiz hafta yaşadığımız kömür madeni faciasıyla ilgili olarak üzüntülerimi belirtir; rahmet, başsağlığı ve acil şifa dileklerimi sunarım. Taşıma Dünyası gazetesi olarak, ne kadar önemli olursa olsun, taşımacılık dışı konudan uzak duruyoruz. Sadece taşımacılıkla ilgili olmasa bile taşımacılarla ilgili sosyal konuları gündeme alıyoruz. Herhangi bir kimsenin yardım amaçlı bir üniversite kurması bizim gündemimiz olmaz. Ancak bu okulda veya mevcut okulda açılacak taşımacılıkla ilgili bir eğitim bizim için bir haberdir. Bir de taşımacıların yaptıracağı bir okul taşımacılıkla ilgisi olmasa dahi dikkatimizi çeker.
Soma kazası, normalde taşımacılıkla ilgili değil. Bu kömürün taşınması gibi ilgiler de zorlama olur. Ancak Soma’daki olayın bir iş güvenliği olayı olduğu düşünüldüğünde tüm ticari-ekonomik faaliyetler bununla ilişkilendirilebilir. Hele hele taşıma güvenliğini ve trafik kazalarını iş güvenliği kapsamında görürsek, konu önem kazanır. Bu yaklaşımla olaya bakalım…
Kaza mı, cinayet mi?
Trafik kazaları için sık sık ‘bu kaza değil, cinayet’ denir. Bazılarına göre kaza ile cinayetin ayrımı kolaydır. Bilerek, isteyerek yapılmışsa cinayet, aksi halde kaza… Aslında hiç de böyle değil. Bir cismi bir kişinin kafasına vurup öldürürseniz cinayet, peki, uygun olmayan yere uygun olmayan biçimde koyduğunuzda bu cisim düşerek birini öldürürse kaza mı? Bana göre değil. Bu da bir suçtur. Aradaki fark birisinin bilerek, isteyerek öldürme olması; diğeri ise en azından ölüme sebebiyettir. Ancak her türlü tedbirin alındığı durumlarda oluşan olumsuzluklar kaza olarak görülebilir.
Aynı şey, hiç şüphesiz trafik kazaları için de geçerlidir. Olumsuz sonuç verecek trafik kusurları asla görmezden gelinemez. Olumsuz sonuç meydana gelmediğinde bu kusur görülmeyebilir, ama bu kusur her zaman vardır. Tedbir sorumluluğu esas olup trafikte olumsuz sonuç doğmadığı hallerde de tedbirsizlik cezalandırılır.
Akıl, bilim, kültür
Bazıları doğruların akıl ile belirlenebileceğini düşünür ve bunun için aklı yeterli görür. Halbuki bilgiyle desteklenmeden akıl yürütmeyle doğrulara varılamaz. Bu da bilinmelidir ki herkesin aklı başka türlü çalışır ve kendine göre herkesin aklı en iyidir.
Kırmızı ışıkta durmak zorunludur. Peki, o anda yeşil yanan yönde hiç araç yoksa -hele gece saat 03 ise- bazıları bu durumda beklemenin aptallık olduğunu düşünür ve iddia ederler. Bunu uygular ve suçlu olmadıklarını ifade ederler. Öncelikle eğer bu doğru ise kırmızı ışık kuralını buna göre yazmak lazım. Eğer ‘diğer yönlerde araç yoksa kırmızı ışıkta durmak gerekmez’ diye yazamıyorsanız, hiç lafını bile etmeyin. Şunu artık öğrenmeliyiz: Kurallara karşı kurnazlık yolu aramayan, sözüm ona aptalların yaşadığı ülkelerde kazalar az, insanlar yaşıyor. Bizim gibi, onları aptal gören akıllı insanların yaşadığı ülkelerde kazalar diz boyu. Sonra da ‘ne yapayım, kaza’ hatta ‘görünmez kaza’. Ne görünmezi, kardeşim, göz göre göre.
Sözüm ona akıllılık benliğimize o kadar işlemiş ki… Trafik tıkandığında sağdaki otobüs durağı cebini kullanıp iki araba öne sıçramayı marifet sanıyoruz. Yan şerit bir araba ileri gitmişse hemen ona atlıyoruz. Emniyet şeridinden gitmenin bir mahsuru yok!
Emniyet şeridi istediğimiz yere kadar olsa, neyse. Halbuki bu şeritten biraz gidip az sonra normal şeride geçerek diğer insanları aptal yerine koyuyoruz. Ambulansın, itfaiyenin açtığı yoldan gitmek, başarı sayılıyor.
Avrupa’da yaşayıp trafikte o aptallar gibi hareket eden insanlarımız Türkiye’ye gelince akılcılık ve fırsatçılık anlayışlarını hemen hatırlıyorlar. Bilmem, yabancı ülke vatandaşları da Türkiye’de yaşarken aptallıklarını unutabiliyorlar mı?
Balık baştan kokar
Her türlü kural ihlalini yapanların akıllılıktan öte açıklamaları da var tabii: Çoğuna göre acele işlerinin olması. Peki, acele iş bu hakkı verir mi? Eğer verir diyorsanız, sonuçlarına katlanmalısınız. Bilin ki başkalarının da acelesi var ve onların aceleleri de sizinki kadar haklı.
Trafik Kanununa göre geçiş üstünlüğü maddesi var. Kimlerin kurallara uymayabileceği belli. Cumhurbaşkanı veya Başbakan için acil ilaç götüren bir taşıt dahi geçiş üstünlüğüne sahip değil. Ama bazı özel ve resmi araçlar nasılsa bunu hak görüyor.
Neredeyse tüm emniyet araçları sanki bu hak kapsamında hareket ediyor. Halbuki sadece suçlu kovalama veya trafik güvenliği amaçlı geçiş üstünlüğü hakları var ki bu da tüm emniyet araçlarının yüzde 1-2’sini tutmaz. Kuralları uygulayacak polis, kendine hak yaratırsa diğerlerine kural uygulaması zorlaşır.
Bir küçük öneri
Tüm araçlarda trafik sigortası zorunlu. Yolcu taşımacılığında ayrıca taşımacılık ve koltuk sigortaları zorunlu. Riski yüksek bazı mesleklerde sigorta zorunluluğu başlatıldı. Peki, madencilik riskli bir iş değil mi? Niye onlarda kişi başına, maden ocağı başına yeterli limitleri olan zorunlu sigortalar yok? Bu sigorta, çokça mağduriyeti önlemez mi? ■