Küba'yı Kübalılara geri kazandıran ve 50 yıl yöneten komünist lider Fidel Castro hayata gözlerini yumdu. Der ki, "...Büyük kitleleri ikna edebilen fikirler silaha ihtiyaç duymaz."
Hep ambargo altında yaşadılar.
Ambargo, Kübalılara sağlık ve eğitim konularını çözmelerini sağladı. Her 120 aileye bir doktor var. "...Biz diğer ülkelere doktor göndeririz, asker değil." Seçmen yaşı 16, okuryazarlık yüzde 100, sendikalılık yüzde 95.
"...Asıl yardımseverlik, siz de dilenci kadar açken ekmeğinizi onunla paylaşmaktır."
Sevgi ile anıyorum.
* * *
Geçen haftalarda, bir İsviçre bankası Servet Dağılımı hakkında dünya raporu yayımladı, her yıl yayımlıyor. Bu banka, kimin ne serveti olduğunu biliyor. Türkiye sayfası da var raporda. Yetişkin başına 10 bin dolar mali, 16 bin dolar maddi servet var. Borç 6 bin dolar. Nette maddi ve mali servet toplamı ortalama 20 bin dolar. Bakalım dağılıma. İşte burada sorun başlıyor. 100 kişiden konuşalım da kolay anlatalım; 73 kişi zaten 10 bin doların altında servete ve 25 kişi de orta sınıf servete sahip, kaldı 2 (iki) kişi. Bu 2 kişi 1 trilyon dolarlık Türkiye servetinin yüzde 76'sına sahip.
*
Biraz araştırdım… Arjantin, Fransa, İspanya, Norveç, İsviçre, İtalya servetten vergi alıyor. Türkiye'de böyle vergi yok. (https://en.wikipedia.org/wiki/Wealth_tax)
*
Şimdi bakalım bizim vergi hallerimize: Daha 3 yıl önce, 2013 yılında vergi borçlarını yapılandırmışız. Ödemeyenlere, ödeyemeyenlere kolaylık sağlamış kamu yönetimi. Aradan 3 yıl geçmiş, yine vergi borçları, yine yapılandırma… Yeni muafiyetler.
3 yıl içinde borçlar 91 milyar TL'ye ulaşmış, 30 milyar dolarlık bedava finansman, yani.
8,5 milyon başvuru yapıldı. 78 milyarını yapılandırdılar.
*
Borcu biraz kalemlere ayıralım da şaşırın:
Spor kulüplerinin borcu 0,5 milyar TL (yaklaşık 200 milyon dolar), belediyelerin borcu 3,6 milyar TL (1,2 milyar dolar), gelir vergisi 6,3; kurumlar vergisi 5, KDV 16, ÖTV 2 milyar TL. Bunlar borç.
*
Herkesin ortalama yüzde 15 büyüdüğü, ekonominin, ihracatın, işlerin iyi olduğu yıllarda oldu bunlar.
*
Bu borçluların pek çoğunun AB ülkelerinde de işleri ve işletmeleri var, tanırlar oraların vergi yönetimlerini. Karşılaştıralım, öğrenelim, anlaşılsın.
*
Vergi Yükü denen bir oran var. Bir ülkenin 100 birim kazancından ödediği ortalama verginin oranı.
Önce beğendiğimiz ülkelere bakalım: OECD üyesi 34 ülkenin ortalaması yüzde 35. OECD'de en düşük Meksika (yüzde19). 2015'te AB üyesi 28 ülkenin ortalaması yüzde 40,0. 19'unun ortalaması yüzde 42. En yüksek vergi yükü yüzde 48 ile Fransa’da. Danimarka 46, Almanya 36, İtalya 43... En düşük İsviçre, yüzde 28. (https://data.oecd.org/tax/tax-revenue.htm#indicator-chart)
*
Şimdi Türkiye'nin yüksek dedikleri vergi yükünü merak ediyorsunuz.
Türkiye'de vergi yükü yüzde 26.
Bu oranı Türkiye'de her mükellef yüksek bulur, bu nedenle vergi ödemelerini yetiştiremediğini söyler, borç yapar, yapılandırma bekler. Vergiden "kaçınır". Belki sizin de kaçındığınız olmuştur. Öte yanda, benim de uzun yıllarca çalıştığım, Avrupalı şirketler Türkiye'de vergilerini tam ve zamanında öderler. Yapılandırmaya düşmeden. Nasıl mı? İşlerinin maliyetini doğru hesaplarlar, maliyetin içine vergiyi de koyarlar ve ürünlerini doğru fiyatlarlar. Vergi ödevdir. Onların ülkesinde vergisini ödemeyene hapis cezası vardır.
*
Ne olmalı ki Türkiye'nin mükellefleri de Avrupalılar gibi ödesin vergilerini?
Mükellef Haklarını Koruma Derneği var. Her hak ödev ile kardeş olduğuna göre Mükellef Ödevleri'ni onlar belirlesin.
* * *
Dünya petrolünün üçte birini (30 milyon varil) üreten OPEC ülkeleri üretimi dondurma kararı aldı. Ama sadece onlar. Bu karar üçte ikiyi (60 milyon varil) üreten ülkeleri bağlamıyor, ABD, Rusya filan... OPEC'ten tek ülkenin birkaç yüz bin varil fark ile bozduğu piyasayı 60 milyon varil üretenler bozmayacak mı?
Neden onların üretimi donmadı? Ne acayip bir karar! Zaten kendileri de "çok kırılgan" diyorlar duruma, ABD, Rusya filan...
* * *
Bir trafik kazası daha oldu. Bir otomobil hakimiyetini kaybedip diğer bir otomobilin üzerine düştü ve ezdi. Ünlü bir sanatçımız, kendi sürdüğü aracında öldü, kendi yönünde uygun şekilde ilerlerken.
Bu defa öldüren ünsüz, ölen ünlü.
İzleyelim bakalım mahkeme ne karar verecek!
İyi haftalar… ■