Geçen hafta gazetemizde; Sayın Mustafa Yıldırım’ın, otobüslerin yıldızlandırılması, bunun resmileştirilmesi gibi görüşlerini içeren bir röportaj yayınlandı. Bunun üzerine uzun yıllar önce ifade ettiğim görüşlerimi bir kez daha yazmak gereğini duydum. Konuya en önemli rahatlık unsurundan başlayalım.
Koltuk araları…
Yıllar önceki yazımda, AB’de otobüs sınıflandırmasının olduğunu belirtmiştim. Ana kriter de koltuklar arası mesafe, tabii, yana ve öne. Bu da belirli büyüklükteki bir otobüse kaç koltuk konacağıyla ilgili. Örneğin bir otobüsü, 2+2’lik düzende 11 sıra olarak düzenlerseniz 44 yolcu eder. 2’si kapı için gittiğinde 42 kalır. Kimse buna eleştiri getirmesin, bu bir örnek. Bu otobüsteki koltukları 2+1’e getirdiğinizde yüzde 25’i gider, kalır 31-32 koltuk. Öne doğru da rahatlık gerekir; bir sıra eksiltseniz 28-29 yer kalır. Bunun rahatlığı da yetmeyebilir ve bir sıra daha eksiltilebilir: kaldı 25-26 koltuk. Rahat oldu, ama koltuk sayısı yüzde 40-45 eksildi. Bu da olabilir…
Ya kazanç?
42 koltuktan alınacak parayı 25 koltuktan almak için koltuk fiyatını 42/25=1,68 kat, yani yüzde 68 arttırmak gerekir. Bu mümkün mü? Bunu verecek kişilerin uçak veya özel otomobille gitmeleri daha doğru olamaz mı? Alamayacağınız bu paranın kaybı sizi rahatsız etmez mi? Eğer etmiyorsa, normal koltuk düzeninde çok para kazanıyorsunuz demektir. Rahat düzende yüzde 5-10 gibi fiyat arttırmak koltuk kayıplarının gelirini telafi etmez. Kimse bu koltuklara yüksek fiyat almak için Bakanlığı devreye sokmayı aklından geçirmesin. Buna rağmen, isteyen bu hizmeti sunmaya devam eder.
Otobüs yıldızları
Ölçülebilir bir büyüklük olarak koltuk araları kolaylıkla kullanılabilir. Öne-yana otobüsü çok rahat, orta veya sıkışık diyebilirsiniz. Peki, ya başka? Markayı kriter yapamazsınız… Yaş olabilir… Ama ne diyeceksiniz? Bazen 3 yaşındaki bir otobüs kötüyken 6 yaşındaki daha iyi olamaz mı? Kullanım koşulları, kullanım miktarı ve bakım önemli değil mi? Bir de yeni otobüsün amortismanı ve maliyetleri büyük olmayacak mı? Bunun ötesinde koltuk arkası ekran, tuvalet, mutfak gibi kolaylıklar düşünülebilir… Koltuk arkası ekran hemen hepsinde var artık. Mutfak tartışmalı, sadece ısıtma düzeni bile yetebilir, hatta hiç ısıtılmadan soğuk ikram verilebilir. Diyeceğim o ki, otobüs yıldızlanabilir ama tartışmalı olur. Resmi olarak yapılması zor.
Neye yarar?
Özellikle büyük firmalarda farklı marka, yaş ve özelliklerde otobüsler olacaktır. Bunlar, hatlarına göre kullanılacaktır. Aynı hatta farklı saatlerdeki servislerde farklı otobüslerin yanı sıra farklı hizmetler de olabilir. Öyle ki, var olan mutfak kullanılmayıp ikram verilmeyebilir de... Mutfaksız otobüste ara noktalardan alınacak sıcak ikramlar sunulabilir... Bunların dışında otobüste host-hostes bulunması, ücretsiz servis hizmetinin olması gibi kriterler de akla gelebilir. Bunlar dahi bazı otobüslerde, bazı hatlarda ve bazı yerlerde olabilecek unsurlardır. Dolayısıyla bu işi kurallara bağlamak pek kolay olmayacaktır veya bulunacak kurallar pratikte pek de anlamlı olmayabilecektir.
Tayland örneği
Yıllar önce Mercedes-Benz Türk’ün davetlisi olarak Tayland’ın başkenti Bangkok’ta ulaşım sistemini öğrenmek ve otogarını gezmek fırsatını bulmuştum. Bazı otobüslerdeki uyumaya dahi imkan veren koltuk rahatlığı ile yolcu bölümünün sürücü bölümünden ve arkadaki hizmet bölümünden paravanlarla ayrılması dikkatimi çekmişti. Yalnız, burada serbest piyasa geçerli değildi. Otobüs seferinin durumuna göre fiyat devletçe belirleniyor ve sanırım tartışmasız olarak devletçe satılıyordu. Türkiye’deki serbest piyasa düzeninde lüks koltuğun ve lüks servisin fiyatının yüksek olmasının sağlanmasını devletten bekleyemezsiniz. İş size kalır.
Yıllar önce…
2000’li yıllara doğru sektördeki durumu kendimce hatırlatmak isterim. Hem hizmette hem fiyatta Varan en üst kabul edilirdi. Kendinden hemen sonra gelen Ulusoy’dan, fiyatça, az dahi olsa yüksek olmaya çalışırdı. Varan’la rekabet ettiği hatlarda Ulusoy, ona yakınken diğer hatlarda hizmeti biraz daha düşüktü.
Bunlardan sonra Kamil Koç, Metro, Pamukkale ve Uludağ gibi firmalar gelirdi. Kimse bu ayrıma pek itiraz etmezdi. Bunların fiyatları üsttekilerden epey düşük, kendinden sonrakilerden biraz yüksekti. Bu sınıflama o günlerde sektör elinde olan fiyatlama için kullanılırdı. Galiba adil de bulunurdu. Daha sonra alt gruptakilerin yolcularını da alabilmek amacıyla iki grup arasındaki fiyat farkının yanlış olduğu iddia edilip herkese ortak fiyat uygulatılmaya çalışıldı. Bu düzen sürdü, gitti; ta ki sivil toplum örgütlerinin tek fiyat dayatamayacağı, dayatılacak fiyatlara uymayanları otogara sokmamak gibi cezaların verilemeyeceği anlaşılana kadar.
Sonuç
Yolculara farklı firmalar tarafından farklı hizmetlerin sunulması, hatta aynı firmanın farklı hat ve servislerinde farklılıklar yaratılması şüphesiz ki iyidir. Yine yolcunun seçimini yapıp parasını ödediğinde neyi satın aldığın bilmesi gerekir. Bunun için bileti satılan seferin özelliklerinin belirtilmesi, bilinmesi ve buna uyulması gerekir. Ancak bunların Yasa ve Yönetmeliklerle kurallara bağlanması ve Bakanlıkça denetimi çok zor, hatta imkansızdır. Bu nedenle, bunların firmalar bazında kalması ve halkla ilişkiler faaliyeti içinde değerlendirilmesi kanımca uygundur.
Yine hizmete göre fiyat uygulanması bir gerekliliktir. Ancak serbest piyasa düzeninde hizmete göre fiyatın Bakanlıkça dayatılması beklenemez. Fiyatlar Bakanlıkça değil, firmalarca belirleniyor. Bakanlığın yaptığı, firmanın hazırladığı tarifeye uyumunun denetlenmesidir. Şüphesiz ki bu denetim ve bunun kuralları da tartışılabilir. Serbest piyasa düzenine aykırı talepler hiçbir gerekçeyle -bu düzen değişmedikçe- kabul edilemez. Herkes bunu bilerek istediği sınıflamayı yapabilir. ■