Geçen hafta, dünya haritasına bakarak, yerimizin ve halimizin hassasiyetlerini gördük. Herkesin çatıştığı coğrafyada, biz konuşur ve çalışır durumdayız. Seçim maratonumuzun son halkası olan genel seçimi de Avrupa'nın da eleştirmediği kalitede başardık. 54 milyon seçmenden oylamaya yüzde 86 katıldı, sadece 1 milyon oy geçersiz çıktı. Oyların sahadaki kimliği değişmedi. Akımların aldığı oyların oranları sabit. Fakat Meclis aritmetiğinde oyların kimliği değişti. İktidar partisi, ilk seçiminden yüzde 20 fazla oy almasına karşın, yüzde 15 az milletvekili kazanabildi!
Bir koalisyon geliyor.
Avrupa ülkelerinde seçimlere katılım oranı yüzde 45 dolayında. Oradaki kişiler seçim sonuçlarını merak etmiyorlar, çünkü devletlerinin sürekliliğine ve planlılığına güveniyor ve göreve yeni gelenlerin de mevcut gidişata uymak durumunda olduklarını, sürprizler yaratamayacaklarını biliyorlar.
Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde yarınların sürprizlerle dolu olması nedeni ile seçmen seçimi çok önemsiyor, sürprizlerin önüne geçmeye çalışıyor ve yüksek oranda katılıyor. Katılıyor da sürprizleri ne kadar engelleyebiliyor?
2002'de sürprizlerle dolu bir koalisyondan kurtulmuşuz ve getirdiğimiz tek partiyi 12 yıl iktidarda tutmuşuz. Şimdi yine, çok tecrübeli olduğumuz koalisyon günlerine dönüyoruz.
Kampanyanın da bir ekonomisi var, bakalım: Seçim kampanyası sırasında 550 vekillik için adaylar 500 milyon TL harcamış, toplamda. En az harcama 30 bin TL olmuş. Bu masrafı yapan motivasyon sahiplerinin hasat zamanı şimdi başlayacak. Bu durum bir uzlaşma hevesi yaratıyor da çok daha etkili ayrımlar var, uzlaşmak zor olacak.
Ekonomi kuruluşlarının önerilerindeki ortak nokta siyasilerin bir an evvel uzlaşması.
Siyasetteki uzlaşmanın zorluğu, aslında ekonomideki uzlaşmazlıklardan ve ayrımlardan kaynaklanıyor. Sayalım ekonomi STK'larını; hepsinin bir arada olduğu tek bir koordinasyon kurulu yok.
Önce ekonomi uzlaşmalı ki, ekonominin beslediği siyaset de yakınlaşsın ve çabucak uzlaşsın. Yoksa 15 ay ortalama ömrü olan koalisyon tarihimiz tekrar edecek.
* * *
Halbuki tam da fırsatlar kabarıyor…
Dünya Bankası da dünya büyüme tahminini küçülttü. Demek ki finansman maliyetleri artmayacak. Mevcut maksimum (günlük 32 milyon varil) OPEC üretimine Irak, Libya ve İran da katılacak. Demek ki petrol ucuz fiyata devam edecek. Bir dünya ekonomisi uzmanı, Amerikan Merkez Bankası'nın, piyasalara saldığı parayı nasıl toplayacağını bilemez durumda olduğunu haykırıyor. Demek ki faiz arttırmak pek de yakın değil.
Duran dünyada bizim birinci çeyrek büyümemiz tahminleri yüzde 50 aşarak yüzde 2,3 oldu. Bunu kendimiz de takdir ediyoruz. Büyümenin içinde en büyük pay da dayanıklı tüketim malı imalatından geldi. Demek ki tüketim azaltıyoruz.
Bu fırsatları yakalamalıyız.
* * *
Yeni Mecliste; gazeteciden (20), tüccardan (44), mühendisten (42) daha fazla doktor (57) var. Hatta hukukçular (103) da doktorların 2 katı.
Ben oluştursaydım, doktoru ve hukukçuyu azaltır; uygulamaya, reel ekonomiye aşina kişileri çoğaltırdım.
Başarılar dileriz. ■