Son yıllarda tüm dünya önemli ekonomik sıkıntılar yaşıyor. Ülkemizde az olan etkiler de gelecekte daha ağır bir konuma gelebilir. Geçtiğimiz günlerde Amerikan Merkez Bankası FED’in kararı ve Çin’in özel durumu sonucu dünyadaki ve ülkemizdeki etkilenme önemli oldu.
Bunun ülkemize etkisinin daha da fazla olduğunu söyleyebiliriz. Bunu kısmen Gezi olaylarının etkisi şeklinde açıklamak mümkünse de, bu türden olayların kalıcı etkisinin ne olacağı ve ne kadar sürede ortaya çıkacağı tartışmalıdır. Dolayısıyla ülkemizde gecikmiş bir birikimli etki söz konusu olabilir. Bu arada ekonomideki bazı sonuçların hemen her olayda olduğu gibi zamana bağlı olarak uzun vadeli ortaya çıkması işin doğası gereğidir.
Enerji, hem insanların bireysel tüketim ihtiyaçları hem de onları etkileyen ekonomik çark açısından çok önemli. Bu arada özellikle enerjinin basit yaşam ve ekonomi ihtiyaçlarının karşılanmasının ötesinde çok önemli bir çevre boyutunun bulunduğu da unutulmamalıdır.
Üstelik bu, sadece bu günü değil geleceğimizi de etkileyen, onu da düşünerek değerlendirmemiz gereken çok özel ve önemli bir konu.
Enerjinin çevre boyutu, çevre zararı olmayan veya en az olan yenilenebilir kaynakları gündeme almamızı gerektiriyor. Daha birkaç yıl önce fantezi gibi gözüken ve bunları söyleyenlerin ayakları yere basmaz kişiler olarak algılandığı birtakım çözümler, bugün gündemimizin ön sıralarına çıkabiliyor. Güneş ve rüzgar enerjileri de bu kapsamda… Rüzgar enerjisi üretimi için çok sayıda kişinin izin başvurusu yaptığı biliniyor. Bunlardan şartlarını zamanında sağlayamayanlara yeni izin fırsatları yaratılıyor. Bu dahi karar vericilerin enerjinin ekonomik ve çevre faturası bakımından dikkatli olmaya çalıştıklarını gösteriyor.
Enerji alanında önemli bir konu, doğalgaz. Bunun çevreci kullanım özellikleri yanında çevreci taşıma kolaylıkları da var. Eskiden tanker türü kamyonlarla taşınan petrol ürünleri yerine şimdi boru hatlarıyla taşınabilen sıvı yakıtlarımız var.
Türkiye, çeşitli ülkelerle olan doğalgaz bağlantıları yanı sıra şimdi de çevre ülkelerin doğalgazının boru hatlarıyla taşınması konusuyla yakından ilgili. Azeri doğalgazının Türkiye üzerinden Yunanistan, Arnavutluk güzergahıyla İtalya’ya ulaştırılması projesi neredeyse kesinleşmiş durumda. Siyasi sorunlara rağmen Irak’ın kuzeyindeki ve güneyindeki enerji ile yakından ilgiliyiz. Bir de Kıbrıs bölgemiz var. Burada Kıbrıs Rum Yönetimi, güçlü ortaklarla doğalgaz çıkarma peşinde. Biz de bir taraftan bunu engellemeye çalışırken bir taraftan da kabullenip ülkemiz üzerinden naklini onlara makul göstermeye çalışıyoruz. Tabii, bu çözüm bize kazanç ve onlara engel çıkartma imkanı veriyor. Onlar da çıkartılacak engelleri düşünmüş olmalılar ki daha ucuz olan Türkiye üzerinden nakil yerine, yerinde yüksek maliyetli sıvılaştırma ve denizden taşıma seçeneğini gündemlerinde tutuyorlar. İki taraf da adeta diğer tarafı kolluyor.
Bu arada akaryakıt olarak bildiğimiz petrol ürünlerinin dışındaki doğalgaz ve yine bir petrol ürünü olan LPG kullanımı günden güne artıyor. Bu da akaryakıtın kullanımını azaltabiliyor. Akaryakıt deyince, tabii ki motorin ve benzinden söz ediyoruz. Öyle ki benzin tüketimi gündün güne azalıyor. Motorine göre daha çevreci olan bu akaryakıt vergilerin kurbanı oluyor. Kümesteki kazları yolmaya alışmış maliyecilerimiz özellikle de benzinin üzerine gidiyor. Bu gidişle bir süre sonra üzerine gidebilecekleri bir benzin kullanımı kalmayacak. Tabii, bu popülizmi yaratan motorin kullanıcılarının da hedef gösterebilecekleri bir kaynak da tükenmiş olacak.
Akaryakıt tüketimleriyle ilgili karşılaştırmalı bilgiler bazı yayınlarda yer alıyor. Ülkemizde ulaşım-taşıma amaçlı akaryakıt kullanımının oranının diğer ülkelere göre fazla olduğu belirtiliyor. Bazı yanlış ve aldatıcı değerlendirmeler de yapılıyor. ‘Yok, efendim, karayolunda çok akaryakıt tüketiliyormuş. Her yönüyle tam bir karşılaştırma yapmadan farklı taşıma türlerinde aynı seyahat için kişi başı yakıt tüketimi otomobil, otobüs ve uçak için hesaplanmadan kıyaslama yapılıyor. Keza yüzdelere aldanırken Avrupa’nın ve ülkemizin fert başına akaryakıt ve enerji kullanımları miktar olarak dikkate alınmıyor. Karayolu toplu taşıma sistemini göremeyenler sadece uçağı görüyor, otomobilin durumunu ise hiç dikkate almıyor. Karayolundaki tüketim toplu taşımadan ziyade bireysel otomobil kullanımına dayanıyor ve günden güne bu da artıyor.
Ulaştırma, enerji ve ekonomi üzerinde hassasiyetle durmamız gereken konular. Titiz hesap yapmalıyız ve geleceği de mutlaka gözden ırak tutmamalıyız. ■