Değişmeyen tek şey değişimdir denir, doğal olarak her şey muhakkak değişir, değişmek zorundadır. Ama nedense bizim ülkemizde kök salmış, kazık çakmış bazı şeyler hiç değişmedi, üzgünüm uzun bir süre daha değişmeyecek de…
Birincisi, zihniyetimiz hiç değişmedi, kör de kuş da tuttuğunu bırakmaz, tutmaları bir güvendir onlar için; tanımışlardır, “elde var bir”dir, buna bağlı olarak da yeni olanakları bilmedikleri, yeni fırsatları fark etmedikleri için olanla yetinirler. Bu da gelişmemeleri anlamındadır.
Bizim ülkemizde de siyasi muhalefetten beklenir her şey; onlar da kendi gölgelerinden korktukları için suspus otururlar ve aldıkları maaşa şükrederler. Tabii, egemen erk de istediği gibi at koşturur, ne yasa dinler ne hukuk; adaletle de demokrasiyle de işleri olmaz.
Muhalefetin bir diğer önemli ayağı, toplumsal muhalefettir ki, siyasiler tek vücut buluşurlar buna karşı. Toplumun büyük bir kesimi de siyasileri dinlediği (zaten demokrasiyi sadece oy vermek olarak gördüklerinden) için ses çıkaranı hemen dışlar.
Sosyoekonomik, sosyopolitik, sosyokültürel boyutlarıyla ülkece geri kalmamızın nedenlerinden biri budur. Öteden beriye, ilkokuldan, hatta evden başlayarak “sus, babaya cevap verilmez”, “öğretmen ne derse doğrudur”, “komutanın ya da patronun dediğini yap, başın ağrımasın”, “kocanın sözünden çıkma” hepimizin yaşadığı uyarılardır ki, kimi zaman sertlik seviyesi de epey yükselir.
Peki, cumhuriyet, demokrasi, insan hakları, beslenme, barınma, eğitim, sağlık gibi temel hak ve özgürlükler… Onları rafa kaldıralı çok oldu. Sadece bir parti, bir lider tanıdığımız için onun dediğinin dışına çık(a)madığımızdan her türlü sıkıntı gelir bizi bulur. Küresel ısıtma nedeniyle, savaşlar yüzünden, ekonomik nedenlerle bütün dünya göç ediyor… Yetmiş iki buçuk millet Anadolu’da buluşuyor.
Komşu ülkeleri kabul etmediğinden Filistinli göçmenler de gelecek.
Başından beri böyle…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin başında 15 yıl kalabildi, ömrü yetmedi daha uzununa… Şimdi, aradan geçen yaklaşık üç kuşaklık zamandan sonra hâlâ ondan medet umuyoruz. Oysa kendi sözüdür: “Beni görmek demek behemehâl yüzümü görmek değildir. Benim fkirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bukafidir.” Demek ki, onun çizdiği uygarlık yolunda kararlı ve emin adımlarla yürümeliyiz. Öyle olmadığını, olamadığını sizler de görüyorsunuz… Kendisine mal edilen sözlerle düşüncelerinin çarpıtılması bir yana, “çamur at tutmazsa da izi kalır” mantığıyla yapılanlar saptırılıyor.
Bugün, tam da aramızdan ayrılışının 85’inci yıldönümünde yalanlar havada uçuşuyor, vaatlerin ardı arkası kesilmiyor. Tutulamayan vaatler için yeni tarihler (en son 2053 ve 2071 yıllarını işaret ettiler) veriliyor. Verilsin verilmesine de, hiçbirimiz göremeyeceğiz ki! Yani suya yazılan yazı verilen vaatler. Yani biz yine aynı sıkıntıları çekeceğiz. Yani aynı tas aynı hamam. ■