100 yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 20 yılı aşkın süredir tek bir parti iktidarda kaldı: Adalet ve Kalkınma Partisi. Nedenini, nasılını bir tarafa bırakalım, gerçeklere bakalım.
Bir Bakan, “AKP Ay’a üç şeritli yol yapıyoruz dese, halkımız inanır” demişti, bir zamanların en etkin politikacılarından biri de, “biz, İnönü asker kaçağıdır dedik ve halkımız oy verdi” sözleriyle yanıtladı. Bildiğiniz gibi İsmet İnönü askerdi, hatta Garp Cephesi Komutanı olarak Kurtuluş Savaşı’nda başarıları tarihte yer almıştı.
Son dönemde, iktidarın tüm etkin kişileri “vatandaşı enflasyona ezdirmedik” diye beyanat veriyor. Şöyle bir etrafıma bakıyorum, gözlerimi ovuştursam bile değişmiyor gördüklerim. Ya onların sözlerinde ya da bizim yaşadıklarımızda bir hata var.
Hata bizim…
İktidar, hedeflenen enflasyon oranında zam yaptı asgari ücrete: 22 bin 104 TL. Devletin belirlediği “yeniden değerleme oranı” yüzde 44. Devlet alacağına kartal, her şeyi ona göre arttırdı; vereceğine ise alabildiğine sürünüyor, enflasyona göre 24 bin küsur olması gerekirken asgari ücreti çok daha düşük belirledi. Çünkü o, “hiçbir ilgimiz, bağlantımız yok” dedikleri IMF öyle belirlemişti, daha aylar öncesinden.
Şimdi yapılması gereken ayağa kalkmak, hak verilmez alınır demektir. Bırakın yoksulluk sınırını, açlık sınırının bile altında kalan bu ücretle insanlar geçinemeyecek. Bakın, bu asgari ücret sadece o maaşı alanlarla sınırlı değil, asgari ücretin biraz üzerinde maaş alanları da etkileyecek, tabii etkisi kelebeğin kanat vuruşu gibi herkese ulaşacak. Kiralar yüzde 60 artarken, ekmeğin, suyun artışı yüzde 100’lere ulaşmışken emekçiye uygun görülen bu “sadaka” ne hakkaniyetli ne de uygun. 2025’le birlikte her şey, ama her şey yeniden zamlanacak, temel gıdalar bile ulaşılmaz olacak, ama işçinin emekçinin bu ücreti hem de bir yıl boyunca geçerli kalacak. Buna itiraz etmeyen ya bu ülkede yaşamıyor ya da “dış güçlerin” etkisinde demektir.
Çalışanların yüzde 70’i asgari ücretli. Bu da demektir ki, vatandaşın neredeyse tümü açlıkla savaşıyor. Peki, ne yapmak gerekir? Hatırlıyor musunuz, çıplak ayakla Ankara’ya yürüyordu işçiler… Grevler yapılıyordu her yerde, işçiler emekten gelen gücünü gösterip hakkını alıyordu.
Yeni yıl ve umut(suzluk)lar
İnsanlar her başlangıcı umutla karşılar, her şeyin (sağlıktan eğitime, barınmadan beslenmeye tüm temel insan haklarının) daha da iyileşmesini diler. Ben de yazımı öyle kuruyordum, heyecan, coşku, sevinç dolu bir yazı yazacaktım. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Üzgünüm.
Çalışanı ezilen hiçbir sektörde başarı beklenemez; bu en önemli işlerde de, en göz ardı edilen işlerde de böyle. Artık her şeyimiz kötü olacak. Kimse de ağzını açıp tek kelime edemeyecek; ünlü deyişteki gibi “ne ka ekmek o ka köfte!”
Hep birlikte haklarımızı alabilmek için birlikte mücadele edeceğimiz, enflasyona ezdirilmediğimiz yıllara… ■