“Kim, nerede ne işliyor hepsini biliyoruz… bileceğiz yakındır / Bölüşmüşler memleketin varını / Bekliyoruz gelsin hele yarını / Elimizin nasır balyozlarını başlarına vuracağız yakındır” diye devam ediyordu Aşık İhsani’nin o ünlü şiiri, türküsü.
Her ne kadar ‘yakın’lık kadar görece bir kavram yoksa da, bir başka deyişle İhsani’nin ‘yakın’ı çok yakın değilse de sonumuzun geleceği yakın galiba.
Kaldırın ayağınızı, çünkü tam üstüne bastınız. 22 Aralık Pazar günü Kadıköy’de demokratik kitle örgütlerinin, sivil toplum kuruluşlarının, çevrelerin, siyasi partilerin bir araya geleceği bir miting düzenleniyor.
Biz, bir arada güçlüyüz!
Kuşdili Çayırı’ndan Haydarpaşa Garı’na; Cevizli Tekel’den Haliç’e; Kuzey Ormanları’ndan temel insan haklarına, uluslararası hukuka ve anayasaya aykırı 6306 sayılı Afet Yasası tarafından tehdit edilen mahallelerimize; hepimizi tehdit eden ve kente karşı birer suç haline dönüşmüş olan anti-demokratik ve bilimdışı mega “ulaşım” projelerinden kentsel-kamusal-tarihsel-doğal alanlarımızı yağmalama planlarına karşı çok çeşitli alanlardaki mücadeleleri yürüten İstanbul halkının Gezi İsyanıyla yarattığı birlik ve dayanışma ruhunu sürdürüp güçlendirecek; yaklaşan yerel seçim ortamında İstanbul kenti hakkındaki kırmızı çizgilerimizi ortak bir kent manifestosu ile görünür hale getirecek bir İSTANBUL MİTİNGİne katılmalıyız. Hatta daha da ötesine gidip yerel ve merkezi yönetimin kent, doğal alanlar, ulaşım gibi doğrudan insana yönelik yıkıcı politikalarına karşı mücadele eden bütün inisiyatifleri, yerel forumları, meslek örgütlerini, çevre ve mahalle derneklerini, İstanbul halkını dayanışma ve mücadele ruhu içinde bir araya getirebilmek için gerçekten çaba harcamalıyız.
Yerel seçimler dolayısıyla…
Birkaç güne kalmaz yerel yönetimi en iyi kendilerinin yapacağını iddia eden adaylar projelerini sıralar: kimi asrın projesi, kimi yüzyılın der, ama sanki içinde bir başka çıkar varmış gibi gelir bana hep. Mesela altyapı hiç yer almaz bu yatırım projelerinde. Hepsi jenerik yatırımlardır… Evleri sular basar üç damla yağmur yağınca, bir çözüm gözükmez hiçbir zaman.
Hemen herkes bir şeyler söyleyecek; aslında birbirini tutan, destekleyen şeyler de söylense bir önce söyleyene ‘rakip’ gözüyle baktığımız için sanki tam tersini söylüyormuşçasına ve tabii, asla dinlemeden aynı şeyler yinelenecek.
Hayır, hayır! Ben bu eleştirdiğim şeyi yapmayacağım. Amacım dikkat çekmek ve özen gösterilmesini sağlamak.
Basit midir?
Ünlü sinema kuramcılarından Dziga Vertov, “Hakikati göstermek basit değildir, çünkü hakikat basittir” diyor. Osmanlı’nın son döneminde, “Aman basit yazmayalım, anlaşılmasın ki, ne bilgili adam desinler” diyen tırnak içindeki ‘yazar’lar özellikle anlaşılamayan cümlelerle kurdukları kitaplarıyla insanların daha bir ‘cahil’ kalmasını istemişlerdir istemeden de olsa. Oysa yaşamak gerçekten basittir. Zor olan o basitliği gösterebilmek, dolayısıyla aşabilmektir. Sinema, bütün sanatları birleştirdiği, hepsinden birer parça alıp bir potada erittiği için çağımızın sanatıdır ve bu ‘basit’liği sunar izleyiciye. İşte o nedenledir ki karmaşıktan çok, yalın hikayeler sevilir, izlenir ve hatta ödül alır. İç içe geçen öykülerin ucu kaçacağı için (işte bu noktada yazılı edebiyattan ayrılır; çünkü kitabı dönüp okuma olanağınız vardır; filmiyse kaçırdığınız anda ‘geçmiş olsun’) çok fazla yan öykücük kullanılmaz. Hiç yan öyküsüz de olmaz kuşkusuz. Vertov’un ‘hakikati göstermek basit değildir’ sözü nasıl da doğrulanıyor.
İmajın imajı…
Yazılı edebiyat bir imaj yaratır okuyanda. Kendince bir atmosfer oluşturur okuyucu, kendince hayal kurar. Filmdeyse bir kişinin hayalini izlersiniz; dolayısıyla da sizin hayaliniz ister istemez siner, söner, kendi içerisine döner. Edebiyat uyarlamalarında yaşanan da budur.
Yazar da içlerinde hemen tüm okurların kafalarında oluşan imaj, yönetmenin kafasında oluşanla örtüşmeyeceği için bir eksiklik, bir yetersizlik, bir tatsızlık yaşanır; filmi bazen çok daha iyi olmasına rağmen. Yaşanan tartışmaları anımsarsınız.
Basitlik dediğimiz hayatın ta kendisidir. Onu anlatmak için çok, hatta çoktan da çok çalışmak gerekir. Herkesin hayatı kendisine olduğu gibi herkesin basitliği de herkese göre değişir. Bir de bizim ülkemizde ‘basit’ yaşayan ‘basit’ insanlara sorun, onlar dillendirsin: Hayat mı basit, anlatmak mı?