Kısaca BBOA. Umursamazlık, kıymet vermemek, önemsememek ve kadere bırakmak belki de bizi belirlen en birincil duygu…
Kar küreyen diyor ki, “çığ riski var, geri dönün”. Yola devam ediyoruz.
Kule, iki uçak pas geçti, siz de dönün. Pilot inat ve ısrarla inmeyi deniyor.
Deprem geldi geliyor, önlem alın. Bizim müteahhit hâlâ deniz kumundan hem de yıkamaksızın yapıyor inşaatı.
Duvarları ören, görünen yerlere iki demir fazla koyuyor, ama görünmesi mümkün olmayan yerlerde zaten gerekmiyor.
Dere boyuna ev yapmayın, sel alır uyarısı karşısında, daha yüksek katlı bina yapmayı matah bir şey sanıyor bizim köylümüz.
Buzlanma var, kar lastiği takın. Ben yılların şoförüyüm, giderim.
Her şeyde, her yerde, her kesimde bu BBOA mantığı egemen. Bir zamanlar AIDS salgını vardı, “acı patlıcanı kırağı çalmaz” deyip keyfindeydi birileri, anımsarsınız.
En büyüğümüzden en küçüğümüze, en bilinçlimizden en cahilimize, kadın erkek hepimizin içine düştüğü bu anlaşılmaz duygu nedeniyle başımız dertten kurtulmuyor bir türlü. Bunu genişletmek mümkün. Paketli gıdaların sağlıksız olduğu açıklanıyor, yine de kapış kapış alınıyor o gıdalar. Ette sütte sakıncalı durumlardan söz ediliyor, BBOA deyip afiyetle yiyoruz. Burası deprem bölgesi, binalar dayanıklı olmalı, şöyle teknoloji kullanılmalı açıklamaları yapılıyor, biz başımızı sokacak bir yer bulduk diye umursamıyoruz.
Balık baştan kokar. Bizi yönetenler, hatırlarsınız muhakkak, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Cahit Aral, çayda radyasyon bulunmadığını kanıtlamak için kameralar önünde afiyetle yudumlamıştı ince belli bardakta dumanı tüten demli çayını.
Tabii, insanlarımız da onu takip edince kanser vakaları alabildiğine arttı, ölümler de…
Milletvekilleri de, bakanlar da, genel müdürler de BBOA’cı. Önlem almak için orada olmadıklarını apaçık söylüyorlar. Onlar söylüyor da biz anlıyor muyuz? Ne arar? Biz de umursamıyoruz.
Mevsimler kaydı, artık haziran yaz değil, eylül de sonbahar değil diyoruz, ama yapılması gerekenler konusunda ne araştırıyoruz ne de bilim insanlarına kulak veriyoruz…
Sonra da 2020 felaket yılı oldu, inşallah bundan sonrası düzelir diyoruz, ama elimizi sıcak sudan çıkarıp da soğuk suya sokmuyoruz. Hepimiz suçluyuz, hepimizi etkileyen bu felaketlerden.
Şair, şiirce diyor “okumak gerek, falanı filanı bırakıp okumak gerek”. Tabii, “ilim Çin’de de olsa gidip alın” sözünü dikkate almayanlar için ne ifade eder bilinmez… ■