Gazetemizin bu sayısında, bir kez daha sigorta konusuna yer verdik. Ben de köşemde bir kez daha bununla ilgili bilgi ve görüşlerimi güncelleyerek sunmak istiyorum. Okuyanlar eskiye takılı kaldığımı düşünmesinler, zira her şey değişiyor.
Ben bir araç sahibi olarak trafikle ilgili tüm yükümlülüklerimi, zamanında, eksiksiz olarak yerine getirmeye çalışırım. Bunun içinde öncelik, araç kullanırken kurallara uymaktır. Bunu uzun uzun anlatıp kendimi övmek istemem. İyi bir sürücü olduğum iddiasında bile değilim. İddiam, kurallara uyma gayretlerime ilişkindir.
Aracın sürülmesi dışında aracın bakımı, muayenesi, sigortası, vergisi gibi hususlar aklıma geliyor. İşte bunlarda tam iddialıyım. Belge ile tespiti mümkün olan bu hususları belgelemeye de hazırım.
Sevindirici gelişmeler
Geçenlerde, trafik polislerinin pek de karşılaşmadığım denetimine rastladım. Ellerindeki tableti de kullanarak kontrolümü yapıp muayene süremin yaklaştığını ikaz ettiler. Bunu yaparken belgelerimi de istememişlerdi. Bu sayede muayenenin artık sistem üzerinden kontrolünün mümkün olduğunu öğrendim.
Bu imkan var ise araçların ruhsatı yanında istenen ve sadece muayene durumunu gösteren trafik belgesinin artık istenmemesi gerektiğini düşündüm. Dolduğunda yenisiyle değiştirilen bu belgenin artık aranmadığını da yetkililerden öğrendim. Bir belge yükünden kurtulmuştum.
Bugün sigorta konusunu konuşurken sigortanın yaptırıldığını gösteren poliçenin araçlarda bulundurma zorunluluğunun da ortadan kalktığı intibaını edindim. Bu da sevindirici. Tabii, öyleyse… Sadece bunların daha iyi duyurulması gerektiğini eklemek isterim.
Trafik sigortası tartışması
Araçlarda trafik sigortası zorunluluğu eskiden beri var. Kazalarda zarar verdiklerimizin mağduriyetini asgari düzeyde de olsa karşılamak için neredeyse tüm dünyada bu sistem uygulanıyor. Değişen ise bunun teminatları, primleri ve bazı koşulları oluyor. Teminatı az olursa primi düşer, ama güvencesi azalır. Güvence için teminat arttırılırsa kullanılmayabilecek bir imkan için ek prim ödenmiş olur. Zor bir ikilem.
Diğer zorunlu sigortalar
Taşıma Kanunu çalışmalarında, önce tüm ticari taşıtlar için düşünülen sigorta, sonunda sadece ildışı yolcu taşımaları için getirildi. Kanundan çıkarıldığını görmedim, ama Yönetmelikte yer almıyor ve aranmıyor.
Bir de koltuk sigortası zorunluluğu var. Hatırladığım kadarıyla, vaktiyle, Samsunlu futbolcuları taşıyan otobüsün karıştığı futbolcuların çok zarar gördükleri üzücü bir kaza sonrasında getirilmişti. Buna göre, otobüs sahibi sorumlu olmasa da yaptırdığı sigorta, onun otobüsündeki yolculara ödeme yapıyor. Böylece kazadan sorumlu karşı tarafın ödeme gücü olmaması halinde yolculara bir ödeme yapıp kazanın acısı azaltılmaya çalışılıyor.
Kasko zorunlu değil!
Kasko sigortası herkesin kendi aracını koruma amacına yönelik. İsteyen yaptırır, yani zorunlu değil. Buna rağmen gönüllü olarak çokça yaptırılıyor. Araç sahipleri bunun priminden değil verdikleri zararın sorumluluğunu giderek trafik sigortasının priminden şikayetçi. Üstelik az kaza yapanlar az prim ödediği halde. Bir de çok kaza yaptığı için çok prim ödemek zorunda kalanlar var… Ödedikleri primin karşılığı olan teminatı fazlasıyla kullandıkları halde primin yüksekliğinden şikayet ediyorlar. “Ben çok kaza yaparım, ama çok prim ödememeliyim” diyecek kadar da yüzsüzler. İdarenin bunlara itibar etmesini, primlerini sınırlamasını, onların yaptığı kazaların teminatının primini başkalarının, yani iyi araç kullananların ödemesini anlamam mümkün değil.
Yetersizlikler
Yukarıda özetlemeye çalıştığım sigorta düzeninde çeşitli problemler var. Bunlardan en önemlisi, kaza sorumlusunun sigorta limitlerinin zarar görenlerin mağduriyetini karşılamaya yetmemesi. Sorumluluklarını yerine getirmiş insanlar başkalarının kusurları ve sigorta yetersizlikleri nedeniyle zarara uğruyor. Eğer sorumlu kişi güçsüz ise bu mağduriyetleri gidermek mümkün olmuyor. Bu kişi iyi niyetli bile olsa artık yapacağı bir şey yok. Zaten kendisi de adeta batma durumuna gelebiliyor.
Önceden düşünülmeli
Kaza sonrasında yapacağı bir şey yok da ya öncesinde? Eğer ticari taşımacılık, hele hele yolcu taşımacılığı gibi riskli bir işi meslek edinmişlerse olası olumsuzlukları önceden düşünmek zorundalar. Hem başkaları hem de kendileri için ek güvence tek çıkar yol. Trafik sigortası, kasko sigortası vs. yaptırırken primini ödeyip ek güvence satın alacaklar. Belki tüm riskleri karşılayacak sigortanın primi yüksek olabilir, ama hepsini olmasa da önemli bir kısmını karşılayacak bir teminat çok yüksek prim gerektirmeyebilir. Bunun priminin daha makul olmasında; buna başvurma yani teminat kullanma ihtimalinin düşük olması var. Yani önce diğer sigortanın limitleri kullanılacak, sadece yetmediği hallerde bu devreye girecek. Nedense sigortacılar bu alanda seçenekler üretip duyurmaya pek çalışmıyorlar. Keza sivil toplum örgütleri de bu konuya yeterince eğilmiyor. Onlara göre tek çare trafik sigortası teminatının artması. Tabii, prim çok artmadan. Yok öyle; ne ka ekmek o ka köfte! Bir de ihtiyaç duymayan iyi taşımacı, iyi araç sahibi ve iyi sürücü için niye zorla teminatı arttırmayı savunuyorsunuz? Derseniz ki, onun iyiliğini düşünüyoruz… Bırakın, düşünmeyin. O kendi iyiliğini sizin kadar düşünsün, bilsen.
“Zorunlu koltuk” değişmeli
Bir de artık şu zorunlu koltuk sigortasının değiştirilmesi gerekmiyor mu? Öyle ki otobüs sahibi kazadan sorumlu olmasa bile mağdurlar bundan faydalansın ama sorumlu olduğundaysa faydalanmanın ötesinde bir nevi mali mesuliyet sigortası gibi işlev görüp otobüs sahibinin sorumluluklarından düşülsün. Çok şey mi istedim, yoksa?
Bitirirken…
Önce işinize, yolcularınıza ve olası kaza mağduru insanlara karşı sorumluluklarınızı hatırlayıp kaza yapmamak için her türlü gayreti gösterin. Bu durumda dahi kaçınılmaz olacak kazalara karşı hem mağdur ettiğiniz insanlar için hem de kendiniz için sigorta çözümlerini ihmal etmeyin.
U-ETDS sisteminin taşıma güvenliğine de katkı sağlayacağını düşünenlerdenim. Ama “her şeyin başı denetim” diyerek denetimlerin mutlaka arttırılmasını ve sıfır hoşgörü uygulanmasını savunuyorum. ■