Onlarca cümle dolaşıyor kafamın içinde… birçoğu çaresizlik dolu. Bilirsiniz, çaresiz insan küfredermiş. İçimdeki ateşi söndürmeye yetmiyor bildiğim küfürler de…
İçimizi acıttı yaşananlar
Minibüste son yolcu olan üniversiteli Özgecan, hunharca insanlık dışı bir şekilde katledildi. Erkek egemen dünyanın erkek egemen düşüncesi hemen başladı: Kadınlar evlerinden çıkmasın, annesinin dizinden üstünü görse bile tahrik olur, kadınlar gülmesin, gezmesin, çalışmasın… pembe otobüs önerisi bile yapıldı.
Birkaç yılda bir yağan kar, hasbelkader tuttu, insanlar büyük bir keyifle kartopu oynamaya, stres atmaya başladı. Hani, mahallenin namusunun sorulduğu esnaf var ya, önce sopayla ardından da bıçakla saldırdı ve bir kişiyi öldürdü. Raporu olduğunu söylemeyi unutmadı; hiçbir şey olmayacağına inanıyordu. Bakalım ne olacak!
Kadınlar sokakta
Kadınlar, özellikle büyük gösteriler yaptılar; 2014’te -o da istatistiğe yansıyan- 575 kadının erkeklerden (baba, koca, oğul) şiddet gördüğünü, 257 kadının öldürüldüğünü, 282 kadının da tecavüze uğradığını haykırdılar. Şiddet gören, taciz ve tecavüze uğrayan kadınların kimi mahalleli tarafından ‘ikna’ edilmiş, kimi polis tarafından… Sonuç değişmemiş ama. Nasıl olsa kadının adı da yok, değeri de…
Tacize, tecavüze karşı
Evde, işte, okulda, sokakta… yaşamın her anında, her alanında yaşanan taciz ve tecavüz olayları toplumun derin yarası. Evde derdini anlatamıyor, “yollu, zilli, sen kuyruk sallamışsındır” diye öteleniyor; poliste anlatamıyor, birkaç yıl önce Mardin’de N.Ç.’nin başına gelenleri biliyorsunuz; mahkeme çare olmuyor, tacizci kravat taktığı için ‘iyi hal’den neredeyse alacaklı oluyor. Tüm bunların ışığında TÜİK’in yaptığı araştırma da gösteriyor ki (2014 yılı Yaşam Memnuniyet Araştırması) giderek düşen bir mutluluk seviyemiz var. O araştırma bugün yapılsa, kadınların büyük çoğunluğu endişeli olduklarını ve korktuklarını söyleyeceklerdir. Hepimiz aslında umudumuzu yitiriyoruz.
Önce kendine bak!
Taciz etmek sadece arkasından ıslık çalıp laf atmak değildir. Olur olmaz yerde cinsellik çağrıştıran öyküler anlatıyor, kaba cinsel yorumlar yapıyor sanız; bıyıkaltı gülümseyerek cinsellik içeren argoya dayalı konuşmalarla sorular soruyorsanız; istenmediğiniz halde yeniden yeniden teklif ediyorsanız; bir kişiye (kadın, çocuk veya erkek hiç fark etmez) hiçbir yakınlığınız yokken dokunuyorsanız, ona dokunamadığınız zaman kendi üzerinizde okşama, sıvazlama hareketi yapıyorsanız; sadece dokunmak gerekmiyor, uzun uzun bakıyorsanız; sizin bir altınızda çalışan kişiye dokunuyorsanız, yaptığı işi sırf inat olsun diye küçümsüyor ve yeniden yaptırıyorsanız, işini yokuşa sürüyorsanız taciz ettiğinizi hemen kabul edin.
Hiç düşünmediğimiz halde eşimizin, çocuğumuzun, iş arkadaşımızın, ailecek tanıdığımız, sürekli evlerine gelip gittiğimiz komşumuzun bedeniyle, görünüşüyle dalga geçmek de; sürekli telefonla, SMS ile nerede ve kimlerle olduğunu sormak da; telefon ve sosyal medya şifrelerini istemek de tacize giriyor.
Çözüm bulunamaz mı?
Tabii ki bulunur. Bilimsel, laik eğitim ilk çare. Tacize uğramış kadının beyanına güven ve caydırıcı cezalar verilmesi, örneğin affa uğramaması veya ‘iyi hal’ gibi somut olmayan bir gerekçeyle hemen salınmamaları belirleyici olabilir. Erkeklerin de kendilerine, sözlerine, tavır ve tutumlarına çekidüzen vermesi de bir diğer zorunluluktur.
Hukukçular bu konuda çok daha yetkin öneriler getirecektir… Hazır böylesi bir duyarlılık varken toplumda, hepimiz için önemli olan, geleceğimizi belirleyecek tüm olumsuzlukları, tüm yanlışları, katliamları, eğitimdeki uygulamaları, yaşamımızı tehdit eden bütün yasa taslaklarını protesto etmeliyiz. Demokratik hakkımız olan bu taleplerimizi her yerde haykırmalıyız.