Bir yara kanıyorsa, kanamasının durdurulması için sarılması gerekir. Yarayı kanırtmak kanı durdurmaz, daha da arttırır. Sonucu bellidir artık, ya kan kaybından ya da yaranın enfeksiyon kapmasından kayıp.
Başkan Clinton’ın da bakanlarından Robert B. Reich’in kitabından uyarlanan “Kapitalizmi Kurtarmak” adlı belgeseli izledim. Reich, çocukluğundan hatırladığı, bir maaşlı insanın geliriyle ev alabilmesinin, araba sahibi olabilmesinin artık mümkün olmadığını anlatarak başladı. Demek ki sadece bizim ülkemizde değil, bütün dünyada ekonomik sorunlar yaşanıyor ve çözümsüzlük giderek artıyor. Bir konu ilgimi çekti: Bir anlatıcı, babasının, dedesinden aldığı işi kendisinin devam ettirdiğini söyledi.
Bizim ülkemizde babadan, dededen kalma ne iş var ne kurum ne de sürdüren çocuklar. En eski olarak gösterilen Hacı Şakir Sabunları vardı, yabancı sermayeye satıldı. Otobüsçülerin durumu da öyle. Her ne kadar babadan el alarak yapılıyorsa da kurumsallaşmış, tanınan firmalar kalmadı artık. Otobüsçü, çocuğunun bu işi yapmasını istemiyor, sürdürmesine rıza göstermiyor. Öldürmüyor ama ondurmuyor da; astarı yüzünden pahalı geliyor artık. Geliriyle gideri birbirini karşılayamıyor.
Peki, ne yapmalı?
Aynı belgeselden örnek vermek istersek, bir diğer Başkan Ronald Reagan, bu durumun sorumlusunun devlet olduğunu söylüyor. Demek ki, Amerika’da da benzer sorunlar yaşanıyor, ama Başkan’ın vurguladığı konu başka. O, nepotizmin artmasıyla birlikte liyakattan uzaklaşılmasını dile getiriyor. Eş dost kayırmacılığı (ya da belgeselde geçtiği haliyle akraba kapitalizmi) ekonomik yaşamı yerle bir ediyor.
Demek ki, itiraz etmek gerekiyor. Demek ki, mücadele etmek gerekiyor. Demek ki, hakkını korumak gerekiyor.
Motosikletli kuryeler tarafından başlatılan bir mücadele var. Örnek olsun hepimize. Bir firmada başlayıp yayıldı diğerlerine de. Oto yedek parçası üreten bir fabrikada da işçiler itiraz etti. Gözaltına alındılar, ama hemen salındılar. Sanayi bölgelerinde benzer direnişleri sizler de görüyorsunuzdur. Çevre korumacılığında da bir direniş söz konusu; İkizdere, Akbelen, Validebağ, Kaz Dağları gibi Türkiye’nin farklı bölgelerinde “yerin üstündeki bir ağaç altından değerlidir” diye slogan atılıyor.
Kıssadan hisse…
Döviz yükseliyor, ona bağlı olarak akaryakıt fiyatları artıyor, girdilerin hemen hepsi zamlandı ama otobüsçü bir türlü derdine derman bulamıyor. Bırakın fabrika çıkışlı otobüs fiyatlarını, ikinci elde bile el yakıyor; bunun bir de yedek parçası var, tedarik kısmı var… Otobüsçünün yakındığı deneyimli kaptan sorunu var, işinin ehli personel sorunu var. Öte yandan iş bulamayan üniversite mezunları var. Çalışanın emeğinin karşılığı ödenmediğinden kimse çalışmak istemiyor.
Belgeselden bir cümleyle bitireyim: “Ekonomiyi kazanmak demokrasiyi geri kazanmakla mümkündür.” ■