Öyle yoğun, öyle hızlı yaşıyoruz ki; bir haber, bir bilgi hemen arkasından gelen tarafından karanlıklara itilebiliyor. Siyaset belirleyici kuşkusuz, ama gündemin takip etmemiz gereken başka yönleri de var. Onlarsız siyaseti irdelemek güç. Çünkü burası Türkiye.
Dünya yerinden oynar…
Çocuk gelinler, ülkemizin en büyük, en köklü sorunlarından biri. Tabii, şimdi hemen ‘kadına şiddet’ diyeceksiniz; haklısınız, birbirinin mütemmim cüzü, yani ayrılmaz parçası, hukukçuların deyişiyle…
Bizim ülkemizde kadınların zaten söz hakkı yok. Baba, abi, koca, patron hep belirleyici olmak için küçükten başlayarak baskı altına alıyor kadınları. Bandista’nın sözü ve müziğini kendisinin yaptığı dillerden düşmeyen; 8 Mart için ortaklaşa yazılan ve herkesin dinleyebilmesi/katılabilmesi için telif istenmeyen şarkısı “olur/olmaz” ne güzel aktarıyor: “Gelsin baba gelsin koca gelsin / Polisiniz devletiniz gelsin / Bakanınız haklarımı versin / Aman istemem üzeri kalsın” (//tayfabandista.org/bandsista/)
Aşk bir direniştir
Yukarıdakilere bir de ekonomik zorunluluklar eklendiğinde, beyaz kadın ticareti, töre adı altında kimsenin engeliyle karşılaşmadan sürdürülüyor. Çocuk gelinler böyle bir şey. Gösterimdeki “Halam Geldi” filmi bu dramı anlatıyordu, bilmem izlediniz mi? Bence kaçırmayın, muhakkak izleyin.
İçinizdeki başkaldırı, bir anlamda aşktır ve o aşk direniştir. Kendinizden başlayarak, en yakınınızdakileri de içine alacak şekilde, bu drama son vermek için kollarınızı sıvamalısınız.
TIR ne olacak?
2013’ün son günlerine damgasını vuran soygun, rüşvet, talan ve yalan rüzgarına 2014’ün ilk günlerinde bir TIR daldı. Suriye’ye giden insani yardım bulunması gereken TIR, MİT tarafından korundu, içinde devlet sırrı olduğu belirtildi. Gümrük ve Ticaret Bakanı, cümleyi nasıl söylersem anlaşılmaz, diye eveledi geveledi, döktü saçtı ve “Bu günlerde sözü edilen, taşıma yapan TIR olduğu söylenen aracın, gümrük kapılarından bizim kayıtlarımıza göre çıkışı söz konusu değil" (gazetelerden) dedi. Gizli de çıkmış olabilir, çıkmadan boşaltılmış, araç kalsa da içindekiler çıkmış olabilir, ‘kayıtlar düzenli tutulmuyor’ anlamı da taşıyabilir bu cümle. Artık, kim nasıl anlarsa…
İnsani yardım aracında devlet sırrı ne olabilir, yoktuysa neden aranmasına izin verilmedi, sonradan neden bulunamadı (bu yazıyı yazarken daha ortada olmadığı gibi akıbeti de bilinmiyordu; bakınız Bakan’ın sözleri)?
Sinemanın durumu
TIR için, gündemin temel konularından biri, dolayısıyla ‘paralel’ niteliği taşımaz diyenler için… Sinemada, +18 yaş sansürü ile Kültür Bakanlığı, filmlerden desteğini çekeceğini açıkladı. “Sinema Filmlerinin Desteklenmesi Yönetmeliğinde yapılan değişikliğe göre, destek verilen sinema filmlerinin, ‘+18’ ibareli olması durumunda Bakanlık filme sağladığı desteği geri alacak.” Ayrıca bu değişikliğe göre, destek alan sinema filmleri, mutlaka Türkiye’de vizyona girmek zorunda olacak. Yani, “Umumi terbiyeye ve ahlaka ve milli duygularımıza mugayir bulunan, filmlere destek verilmez, verilse de geri alınır.”
Sinemada daha geniş imkanlar, daha geniş destek beklerken böylesi bir baskı (sahi, sözcüğün tam anlamıyla sansür) sanatı ve kültürü sindirmeye yönelik bir uygulamadır. Benzer durum tiyatrolar için de geçerli…
Aklıma, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın ünlü şiirinin dizeleri geliyor: “Erken öten horozun başı kesilirmiş / Bitmez tükenmez ki başın kesile kesile / Her çağda her yüzyılda her gün / Senin altın sesindir getiren ışığımızı”
Sinemacılar, tiyatrocular… bilcümle sanatçılar ödenekleri olmasa da, destekleri kesilse de, zindanlarda çürütülseler de, sürgünlerde ölseler de yılmadan, bıkmadan, usanmadan sürdürecekler ‘altın ses’leriyle haykırmayı.
Daha neler var, neler var daha…
Çok yoğun, çok hareketli, üzerinde çok düşünülmesi gereken bir yılın ardından yukarıda ele aldığım paralellik; tabii ki Gezi Komünü, oradan yayın yapan Çapul TV (everyday I’m chapulling), Yeldeğirmeni’ndeki işgal evi Don Kişot (Caferağa’da ikinci bir işgal evi daha oldu, resmen Hazine’ye ait bina yıkılmaya bırakılmadı, değerlendirildi), gözümüzü ve gönlümüzü açan Redhack ile… ‘hümanizm köpekliktir, Uludere’de katırlara üzülün’ diyen kendi insanlık düşmanlığıyla statlardan yükselen bütün tezahüratın merkezine oturan hakem Ümit Çınarlı’yı da kapsamalı. Kuşkusuz kapsıyor da, ama diyecekler o kadar çok ki!
Ne olacak?
Fazıl Hüsnü Dağlarca, kendi dizeleriyle sürdürsün anlatımını…
“Savcı, nedir düşündün mü,
Dağları sorguçlu kılan?
Onlar susmaz, gece gündüz, onlar haykırır yüceden.
Gelmiş dağlardan yalnayak, durmuş kapına bir ıssız,
Seni bile içli kılan.
Savcı, nedir düşündün mü,
Bıçakları uçlu kılan?
Bir eski hak alınmamış, bir dere kan sorulmamış,
Şunun bunun alın teri,
Alınları taçlı kılan.
Savcı, nedir düşündün mü?
Yazıları suçlu kılan?
Usla, yürekle büyümüş, gündüzler geceye karşı,
Ama nedir çağlar üzre,
Beni senden güçlü kılan."
Bu dizelerin üstüne ne söylesem fazla…
İyi günler.