21'inci yüzyıldayız. Her şey, ama her şey o kadar çok gelişkin ki ne isteseniz yapabilecek gücünüz var. Dünya üzerinde saat farkını 'hiç'e indiren internet, insanları buluşturan 'sosyal medya', 'baba figürünü' yok edecek direniş ruhu... yeter mi bu 'güç'ü anlatmaya? Yeter de artar bile...
İşte böyle bir dünyada, böyle bir ortamda yaşıyoruz. Direnenler de var, kuşkusuz. Çıkarlarına gelmediği için, timsah gözyaşı ile karşı çıkıyorlar. Egemenlikleri yerle yeksan olacağı için itiraz ediyorlar. Yakalandıklarındaysa, iğrenç, rezil ve ahlaksız bir biçimde yalana, sahtekarlığa sarılıyorlar.
Ankara'da... ülkenin göbeğinde...
Sefariye Ateş, beş kardeşti, 17 yaşındaydı, ailenin koyunlarını otlatıyordu, nişanlıydı, aklı da kendisi de gelecek güzel günlerdeydi... Bir sabah, babasının silahını tam karşısında gördü, kahvaltı masasındaydılar. Babası, kaybolan koyunlarının hesabını soruyordu. O koyunlar bulunmazsa... "iki kurşun verecek"ti Sefariye'ye... İster istemez güldü genç kız; ne demekti bu, şimdi? Vay, sen, bir de gülüyorsun ha! Tetiği çekti, babası Şevket Ateş.
"Beni vurdun, baba" oldu, hayretten kocaman kocaman açılmış gözleriyle son sözleri.
Sonrası bildiğiniz gibi...
Bir ülkede Başbakan'dan Bakan'a Vali'ye kadar neredeyse bütün yöneticiler 'siyasal manevralarla' kendi koltuklarını sağlamlaştırırken, bir 'baba'nın yalana sığınması akla gelmeyecek bir seçenek olamaz. Tehdit de girince işin içine, "kaza oldu, kendini vurdu" demek zorunda kaldı geride kalan dört kardeş ve gözü yaşlı anne...
Taksim'de nefes alabilecekleri bir karış yeşil alan için canını dişine takıp direnenlere polisin gazı, basınçlı suyu, copu yetmezmiş gibi bir de satırlı, sopalı destekçileri vurmaya başladı. Çünkü daha önce, benzer şekilde saldıranlar korunmuştu... Ama bu kez top ters tepecek, aksine 'suçlu' ilan edilecek; provakatörlüğü siyasi iktidarın işine gelecek (bu satırlar yazılırken daha ilan edilmemişti, ama bu fısatı kaçırmayacaklarına eminim).
Aysel Gürel'in sözleriyle Sezen Aksu...
Liderlik önceden görmektir. Sanatçılar da önceden görürler. Aysel Gürel'in sözleri, Onno Tunç'un müziğiyle Sezen Aksu'dan dinlediğimiz "Ünzile" şarkısı; tam da Sefariye'nin öyküsüdür.
21'inci yüzyılda, ülkenin başkentinde yaşanan bu vahşet nerede olduğumuzun da kanıtıdır, nasıl bir karakter taşıdığımızın da...
Ateşe atılsan bile...
İnsanların -hele de kadınsa, yani ikinci sınıf bir yaratıksa hala- sadece işgücü olarak görülmesi bizim ülkemizin gerçeği. Bu gerçeği medya da destekliyor. İşte bir manşet: "Ateşe atılsan bile mutlu ol" Cemalnur Sargut, "Hakikat ne? Allah'a teslim olmak. Ateşe atılsan bile mutlu olmak. (...) Allah rüyalarımda 'kendi gülümü sana veriyorum' dedi, ikinci çocuğumu gönderdi. Kendi gülü olduğu için de erkenden aldı. (...) Allah hem ateşi yakıyor hem de o acıya tahammül edebilme gücü veriyor" buyurmuş... Allah'ın kendisini özel kıldığını söylüyor. (Pazar Kelebek, 7 Temmuz 2013) Şevket Ateş ve/veya avukatı bu röportajı okuyunca, sımsıkı sarılacaktır; Allah'ı azmettirici olarak gösterecek, rüyalarının tanıklığına sığınacaktır.
Ve işte Türkiyeliyiz
"Hani derya içre olup da deryayı bilmeyen balıklar gibiyiz. Hamsiyiz Karadeniz'de, Çukurova'da pamuk, Ege'de tütün, eli silahlı Koçero'larız" Şair şiirce dillendiriyor da, hayat bu kadar kolay olmuyor. Sivas'ta katledilen aydınlar gibi, meydanlarda direnirken polis tarafından kasıtlı öldürülen Ethem Sarısülük gibi, Taksim'de yine polis tarafından felç edilen, günlerce yaşam savaşı veren Lobna Al Lami gibi Sefariye Ateş de unutulmayacak.
Unutulmayacaklar listesi kabarıyor, ama bir gün onlar da 'yeniden doğdukları' dünyadan el sallayacaklar bizlere. Umudu üzmemek gerek.
Bir de bu var...
İngiltere tahtının iki numaralı varisi Prens William ile Cambridge Düşesi Kate Middleton'un pek yakında doğacak çocukları gündemi meşgul ediyor. Çocuğun cinsiyeti merak konusu ama uzmanlar, Winston Churchill'den George Washington'a, Kazıklı Voyvoda nam Macar Kralından eski Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterand'a kadar geniş bir soyağacı çıkarmışlar.
Buraya kadarı, 'olabilir' kıvamında... Ama William'ın uzak akrabaları (17'nci yüzyılda Fransa Kraliçesi Marie de Medici) üzerinden Peygamber'e ulaşmaları sizi de en az benim kadar şaşırtmıştır. Bekleyelim görelim; bakalım altından ne çıkacak bu keşfin?