ABD’li iki yazar, James C. Collins ve Jerry I. Porras sıkı bir araştırmayla şirketlerin kalıcı olmalarının temelinde yatan şeyi sunmuş bizlere (Geleceğin Güçlü Kurumlarını Yaratmak, Sistem Yayınları, 1999). Başarının ardındaki etkenler çok farklı ve değişken olabiliyor; yerine, zamanına, toplumuna göre birçok etken devreye girip doğrudan veya dolaylı olarak etkili olabiliyor.
Gezi Parkı ile başlayıp Türkiye’yi sarıp sarmalayan dayanışmada da gördük ki (Başbakan ‘dış mihraklar, faiz lobileri’ dediğine göre) bu etkenler birbirinden de etkilenip yepyeni bir çizgiye ulaşabiliyor. Siz de görmüşsünüzdür; her yıl artan Türkiye’ye gelen yabancı turist ve turizmden elde edilen gelir her geçen yıl artarken, Mayıs ayı ile birlikte önemli iptaller yaşandı. İleriye yönelik iptaller de söz konusu. Sadece İstanbul’da iptal edilen geceleme sayısı 215 bini aşkın, bu 55 milyon Euro’ya denk geliyor.
Yılın ilk çeyreğini temel alırsak, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 40’a yakın bir artış söz konusuydu.
Gezi Parkı simgedir
Bu açıdan bakınca, sanki Gezi Parkı dayanışmasına karşı çıktığım izleniminin doğmasını istemem. Bunu, yetkin olmayan bir benzetmeyle, kaplanın avına atlamadan önceki geri çekilmesi olarak ele almak gerektiğine inanıyorum. Çünkü “barış süreci”yle birlikte ülkemizde çok daha büyük gelişim yaşanacaktır, kuşkusuz kesintiye uğramazsa/uğratılmazsa.
Ne yapmak gerek?
Tarihi ve doğal güzelliklerinin çokluğu ve göz kamaştırıcılığıyla hemen her turistin gezip görmek istediği ülkemizin tanıtıma daha bir ağırlık vermesi, bizim bildiğimiz ama dünyaya tanıtılması gereken etkinliklerin duyurulması ilk adım olmalıdır.
Kırkpınar Güreşleri
652 yıldır yapılan ünlü yağlı güreş yarışması, Amerika kıtasının bulunmasından çok daha eski… Dünyanın bu en eski güreş turnuvasını tanıtmayı bir türlü başaramadık. Her şeyi bırakın bir tarafa, kendi ülkemizde -biraz abartılı olacak ama Edirne’de bile- sıradan bir etkinlikmiş gibi yapılıp geçiyor. Edirne’ye kıyasla çok sayıda turist geliyor olabilir, ama yetmediğinin farkında olmalıyız.
İspanya’da, bundan 50 yıl kadar önce, domates savaşları yapılmaya başlandı. Dünyanın bütün gazeteleri, radyoları, televizyonları haber yapıyor, üzerine program yapıyor. Turizm şirketleri turlar düzenliyor; neymiş, üstünüz başınız ekşi ekşi kokacak!
Biz neden 650 yıllık Kırkpınar’a bu tanıtımı sağlayamıyoruz, sordunuz mu hiç?
Gezi de tur güzergahı olmalı…
Tarihi sadece ‘ecdadımızın savaşları’ diye ele alırsak, İstanbul’un kuruluşunu 8 bin yıl geriye çeken kalıntıları ‘çanak çömlek’ diye küçümsersek insanlar niye gelsinler ki? AVM dediğiniz ve içinde satılanlar hemen her ülkede aynı, zaten neredeyse tümü Çin’de yapılıyor. Gelenlere de geleneksel misafirperverlikle değil, ‘yolunacak kaz’ muamelesi çekerek yaklaşırsanız yine aynı sona çıkar yolunuz.
Bir başka ülkede olsaydı, Gezi Parkı’nı (en azından bir köşesini) korur; ‘demokrasi ve çevre mücadelesi’nin izlerini sunarlardı turistlere. Biz, tam tersini yapıp, tüm yaşanmışlıklara, ölüme varan tepkilere ve dokunmama sözüne rağmen yıkmayı sürdürüyoruz.
Yine Kırkpınar…
Kırpınar’ı, tarihini de anlatsak, Şifahane’yi (bilindiği gibi özellikle akıl hastalığının müzik ve su ile tedavi edildiği ilk örneklerden; çok da güzel bir müze) gezmelerini önersek, Kapalıçarşı’yı, Kervansaray’ı… ciğerini, badem ezmesini, süt ve süt ürünlerini bir tadanın bir daha asla unutamayacağını anlatsak… Bunu Edirne’deki sivil toplum kuruluşları başlatabilir. Edirneli üreticiler yapabilir. Edirne’yi ülkeye bağlayan otobüs firmaları başarabilir. Ama herkes birbirinden bekliyor. Bekledikçe kaybediyoruz. Yarın, Yunanistan, zaten kendi toprakları içinde kalan -Samona köyü merası- asıl Kırkpınar alanında ‘gerçek yağlı güreşler burada yapılıyor’ diye bir tanıtım başlatırsa (baklavada, dolmada, köftede ve daha birçok üründe gördük, yaşadık) oradaki kalabalığa bakıp iç çekeriz.
Kalıcı olmak…
Robert W. Johnson Jr, babasından devraldığı şirketi için 1935’te ana ilkeleri belirlemiş. İlki, müşterilere hizmet. İkincisi, çalışanlara ve yönetime hizmet (ama dikkat edin, önce çalışanlara hizmetten söz ediyor). Üçüncü sıraya topluma hizmet (iyi birer yurttaş olmalı, iyi işleri ve yardımseverliği desteklemeli, toplumsal gelişim için elimizden gelen her şeyi yapmalı; taahhütlerimizi -buna vergiler de dahil- yerine getirmeliyiz). Jr, en sona hissedarları koymuş; buna bağlı olarak da işi geliştirmek için araçların korunması, yenilenmesi ve ürün konseptinin büyütülmesini eklemiş.
Kıssadan hisse…
Şimdi bir kendinize bakın… Sizin (nesnel olamayacaksanız, komşularınıza, rakiplerinize bakın) ilkeleriniz ile ne kadar benzerlik var?