Bir taraftan havayolları, bir taraftan diğer taşıma sistemleri dikkate alındığında karayolu yolcu taşımacılığının artık verimlilikle tanışması lazım. Nedir verimlilik? Gelirler, giderler, kapasite kullanımı, kâr ve zarar. Verimlik, kapasitenin maksimum ölçüde ekonomik şekilde kullanılması olarak değerlendirilebilir. Ancak kapasite kullanımı konusunda ciddi sıkıntı var. Doluluk oranları bu aylarda yüzde 50’lere düştü. Yüzde 50 doluluk ile sefere giden otobüsün para kazanamayacağı gün gibi aşikar.
Verimlilik çalışması şart
Bir taraftan amortisman tüketiyor, bir taraftan otomotiv, yedek parça, lastik, emek hepsi heba olup gidiyor. Dolayısıyla karayolunda verimlilik çalışması yapmak kaçınılmaz hale geldi. Sefer düzenlemesinin, kapasite kullanımının, verimlik esasına göre yasal anlamda mevzuat olarak düzenlenmesi lazım. Bir de firmaların bu konuda başkalarının müdahalesine gerek kalmadan hesabını yapması lazım.
Bindiğimiz dalı kesiyoruz
Yarım saatte bir aynı istikamete giden otobüslerin hem sahibine hem ülke ekonomisine hem de firmalara bir kâr getirmeyeceği aşikar. Onun için bu verimlilik konusunu sektörün dikkate alması lazım; özellikle de patronlar ve yöneticiler. Yoksa bindiğimiz dalı kesiyoruz. Tutacağımız dal kalmayacak. Bireysel otobüsçü, sıkıntıdan yaşayamaz hale geldi. Servis, otogar, acente, personel maliyetleri, kesintiler derken otobüsçüye zarardan başka bir şey kalmadı. Tabii, kış aylarındaki doluluk oranlarının düşüklüğü aynı zamanda rekabeti de körüklediği için düşük fiyatla taşımak alışkanlık haline geliyor. Yani az yolcudan az para, çok yolcudan çok para… Bu doğru bir şey değil. Aslında, otobüsün maliyeti var. Maliyet artı kâr olarak bir hesap yaparsınız, ücreti ona bölersiniz; olması gereken bu.
Zarar ediyoruz
Biz tam tersini yapıyoruz. Yazın yolcu olunca fiyatlar makul ölçülere geliyor. Kışın yolcu yok, fiyatlar yarı yarıya iniyor. Arabalar bomboş sefere gidiyor. Burada akaryakıt tüketerek, cari açık oluşturarak, otomotiv sektörünü tüketerek, amortisman tüketerek zarar ediliyor. Diğer taraftan yolcu alması gereken kaliteyi alamıyor, tesisçi, firma, otobüsçü zarar ediyor. Bu kadar mutsuzluğun giderilmesi için devlet eliyle, hükümet eliyle, bakanlıklar eliyle bu sektörü verimli hale getirecek yasal düzenlemelerin yapılması lazım. Bunlar belli.
Hepimizin Bakanlığa verdiği faaliyet raporları var. Sefer sayısını, toplam yolcu sayısına böldüğünüzde doluluk oranı ortaya çıkar.
Ortak akla ihtiyaç var
Doluluk oranlarının da maliyetlerle çarpıldığı zaman maliyeti karşılamadığı gün ışığı gibi aşikar. Ben bu anlamda ciddi çalışma yapılması gerektiğine inanıyorum. Şahsen bunu yapıyorum. Bu konuda hakikaten bütün firmalara bu anlamda destek verecek, bütün firmalara ortak akıl kullanımına davetiye çıkaracak, çalışmayı onların önüne sermeyi düşünüyoruz. Mesele tekerleğin döndürülebilmesidir. Şu anda tekerlekler patlaya patlaya yürüyor. Onun için bu sektörün kendimizi nerede olduğumuzu da çok iyi bilmemiz lazım. Bu sektörün derlenip, toparlanması için ortak akla ihtiyaç var.
Bu kadar firma ile bu sektörün yürümeyeceği belli. Siz acenteleri, terminalleri, satış sistemini ortak yaparsanız, bir sürü giderden kurtulur, şirketinizi karlı hale getirebilirsiniz. Bu otobüsünde dönmeyen tekerleğini döndürmüş olursunuz. Çalışanların refah seviyesini, ulaşımda güvenliği ve ekonomiyi, kaliteyi artırmış olursunuz.
Vergiler de var…
Tabi, vergilerde sıkıntılarımız olduğunu her zaman söylüyoruz. Özellikle akaryakıt üzerindeki vergiler sektörde çok ciddi bir travma yaratıyor sektörde. Toplam giderler içinde akaryakıtın payı yüzde 60’lara geldiyse personele vs. pay kalmıyor, dolayısıyla refah seviyesi her geçen gün düşen bir sektör. Ben bunu sadece otobüsler için söylemiyorum, bütün nakliye vasıtalarında durum bundan çok farklı değil. Onun için sektör temsilcileri, sivil toplum örgütleri olarak devlet ile hükümet ile siyaset ile el ele kol kola, bürokrasi ile bu işi uçurumun kenarından döndürecek tedbirleri almamız lazım. Aksi takdirde her geçen gün herkes kendi sonunu bekler. Sonunda bu işi yapacak adam bulamazsınız. Birileri kalır ama o zaman da tekeller oluşur. Bunlar doğru işler değil. Onun için ben yine söylüyorum, Türkiye’yi yönetme sorumluluğunda olan insanların, siyasetçilerin, bürokratların, bu sektörü temsil eden sivil toplum örgütlerinin ortak akıl ile neler yapabileceğini ortaya koyması lazım. Giderleri azami ölçüde düşürmek, gelirleri de olabildiği ölçüde makul mantıklı kabul edilebilir rekabetçi piyasa içinde çözüme kavuşturması lazım diye düşünüyorum. ■