Kabul, insan unutkandır, unutabilir, ama yüz, elli, hadi on yıl önceki sözleri… Daha dün, birileri bas bas bağırıyordu: Faiz sebep, enflasyon sonuç diye. Bugün, 42,5 olan faiz, yeni yılın ilk ayında 45’e çıkacak. Hani faiz sebepti? Enflasyonla faiz arasındaki ters orantıyı “ekonomist” bilmezse kim bilecek?
10 yıl önce milli gelirimiz 12 bin 500 USD iken, 2023 (biliyorsunuz, çok önemli bir yıldönümü olduğundan belli bazı dönemeçlerin nirengisiydi. Hiçbirimiz göremeyecek olsak bile, şimdi 2071’i hedef gösteriyorlar) hedefi 25 bin USD olarak ifade edilmişti. Güçlü iktidarlar giderek otoriterleşir. Mevcut hükümetlerin hatalı davranışları nedeniyle bu hedefin bırakın yanına yaklaşmayı, gerisine düştük: 10 bin USD. Hatalı davranmak yerine akılcı bir yol izlenseydi, hatta açıkça söylemek gerekir; hiçbir şey yapılmasaydı bile bugün gelirimiz kişi başına 20 bin USD’ye çıkardı.
Siyasal hayat akılcı olmadığı için orta sınıf iyiden iyiye yok edildi. Hukuka kimse uymuyor, buna yargı da dâhil. Meclis’te kimin ne söylediği belli değil. Öte yandan, dini istismar edenler, “Allah affetsin” diyerek sıyrılabiliyor aradan ve yeniden oy alabiliyor.
Geniş halk kitleleri izaha muhtaç kavramları kabul etmediği için (işte, en tam da bu nedenle eğitim düzeyimiz yerlerde, köye kasabaya açılan üniversitelere eksi puanla öğrenci alınıyor… anaokullarına bile din dersi konuluyor) aynı yerde duruyoruz. Ancak hepimiz biliyoruz ki, durmayalım düşeriz.
Anayasa Mahkemesi kararlarına uymamak, düpedüz Anayasa suçu. Eskiler anımsar; Anayasayı tağyir, tebdil ve ilga tanımları vardı ve en büyük cezaya çarptırılırdı buna yeltenenler. Yargı Anayasaya uymuyor, Meclis sesini çıkarmıyor, zaten “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” ile tüm yetkiler bir kişinin iki dudağı arasında.
Türk-İş, güya işçinin temsilcisi… Asgari Ücret Komisyonuna iki taleple gitmiş: Asgari ücret 18 bin TL olsun ve komisyon yılda iki kez toplansın. Hiçbiri kabul edilmemiş. Pazarlıklarda, herkes bilir, elini yüksek tutarsın, pazarlık payı koyarsın ve asıl istediğine yakın sonuç alırsın. Türk-İş ne yapmış? Hiçbir şey! Karşısındaki işveren temsilcisi, hâlâ yakınıyor, “Biz, vergi ödüyoruz, bu yük fazla” diye… Ödemedikleri vergileri, daha sonra affedilenleri de ödemedikleri bilinen bir gerçek… Belki de sizler bu yazıyı okurken o asgari ücret çoktan erimiş olacak. Ne olacak? Böyle gelmiş, böyle gidecek mi?
Hiddetle, ağızdan köpükler saçarak bağırmak değil, hakkını almak için haykırmak zamanı artık. Siyasi muhalefet bir şey yapamıyor. Kimse hakkını al(a)mıyor. Çalışan da emekli de, sağlıklı da, öğrenci de hoşnutsuz. Siyasetçilerin konuşmalarından hiçbir umut yok.
O zaman, işte o zaman iş başa düşmüş demektir. Bizim bir araya gelip hakkı, hukuku, adaleti ve liyakati de göz ardı etmeksizin kendi sorunumuzun çözümünü kendimiz bulmak zorundayız. Başkasının keyfi olacak diye beklersek hiç karşılık bulamayız ve bırakın bizleri, geleceğimiz olan çocuklarımız da sürünür.
Birçok yönüyle zorlu ve alabildiğine kötü bir yıldı 2023. Kadın cinayetleri, depremler, ağaç katliamları, iklim kriziyle birlikte susuzluk ve seller… Savaş, tabii, en kötüsü. Sosyal, siyasal, ekolojik, ekonomik göçler arttı. Siz de ekleyin aklınıza gelenleri…
Peki, 2024 nasıl geçecek.
Biz umudu üzmüyoruz. Demokrasi, adalet gelsin yeni yılla. Barış olsun.
2023 kadar kötü bir yılı bir daha hiç yaşamayalım.
Sürdürülebilir bir mutluluk olsun.