Joan Miró’dan söz ediyorum. “Gece gördüğü rüyaları soyutlaştırarak resim yapan dahi” olarak nitelendiriliyor. Sahi, siz de düşlemez misiniz rengi değişse, biçimi farklılaşsa, bir araya gelse… Siz getirirseniz farklı, ben getirirsem değişik, ama Miró getirirse sanat olur.
Renklerle dans eden dersek abartmış olmayız sanırım Miró için… Düşünü gördüklerini renklerle ve sadece içinden yükselen çizgilerle kağıda döken bu 20. yüzyıl ressamını Türkiye de çok seviyor olmalı ki 2008’de Pera Müzesi’ne, 2013’te Tophane-i Amire’ye gelmiş, bugün de Sabancı Müzesi’nde açıldı sergisi. Bir önceki tartışmalı sergiyi geride bıraktıktan sonra, Sabancı Müzesi’nde, 125 eseriyle Akdeniz’in canlı renklerini, biraz mizah biraz hırçınlık belki de karşıtlık kokan çizgilerini izliyoruz. Hemen baştan belirtmeliyim, “neymiş acaba” diye sormak yerine size neyi çağrıştırdığının üzerine gidin. Kim neye benzetirse hepsi doğru. Miró, gece kulağıma fısıldadı, onun sözleridir referansım: “Bana göre hiçbir form soyut değildir, her zaman bir şeyin işaretidir. Bir insan, kuş ya da başka bir şey olabilir. Bana göre resim hiçbir zaman formun hatırına yapılmaz.”
Yıldızsız çizmem abi ☺
Kelimelerin şiirleri, notaların müziği şekillendirmesi gibi renklerle resmi şekillendirdiğini söyleyen Miró’nun vazgeçemedikleri arasında yıldız var, kuşlar var, güneş ve ay var… Ama en çok da kadınlar var. Bunlar bir araya geldiğinde, fark ettirmeden hayat da oluşuyor. Hem zaten, hayat da onlardan ibaret değil mi! Sahi, siz farklı mı düşünüyorsunuz?
Hayatın gerçeklerini bilinçaltında düşlerken bile belli bir plan yapan, programlı bir şekilde tuval üstünde şekillendiren Miró, bu yanıyla politik bir iş yaptığının da farkındadır kuşkusuz. Çünkü gerçeküstücü deseniz eksik kalır, dışavurumcu deseniz tam değil, ama tümüyle gerçek ve tümüyle resim. (bir ‘çünkü’ daha gerekiyor buraya) Çünkü tümüyle sizi alıp taşıyor renklerin canlılığı eşliğinde düşlerinizin dünyasına.
Çocuksu coşku…
Miró’nun edebiyat çevreleriyle, yazarlarla, daha çok da şairlerle (bir kez daha çıkıyor şiirle renk arasındaki o büyük uyum, o güçlü bağ) sürdürdüğü ilişki, kitap resimlemelerle başlamış. Resimden heykele, tüm plastik sanatlardan yapıtlar kazandırmış… 2000’i aşkın eseri birçok büyük müzede sürekli sergileniyor. Şimdi Sabancı Müzesi’nde olduğu gibi birçoğu da Dünyayı gezerek insanlara ulaşıyor.
Nasıl güçlü bir çocukça duygudur ki, ince ince işlenmesine rağmen çalakalem yapılmış hissi verir. Tam da o noktada müthiş güçlü bir içtenlik sağlar. Sinemacı olarak çerçeveyi ne denli iyi kullandığını ben, ilk bakışta görüyorum, ama görsellikle doğrudan bağı olmayan arkadaşlarım da o gücü kabul ediyorlar. Her bir lekenin nereye ve ne kadar “düşmesi’ belli bir birikimin, belli bir deneyimin sonucu kuşkusuz. Eksiklik hissetmediğiniz gibi uzak da kalamıyorsunuz.
Sakıp Sabancı Müzesinde açılan Miro’nun 125 eserini buluşturan “Kadınlar, kuşlar, yıldızlar” sergisi 1 Şubat 2015’e kadar sürecek. Tamam, süre uzun, ama bir kez daha gitmek, o coşkuyu, heyecanı bir kez daha yaşamak isteyeceksiniz. Çünkü aklınıza bir çizgi, bir renk, bir şekil takılacak, onu daha iyi duyumsamak için bir kez daha görmek ihtiyacı duyacaksınız… Onun için bu güzelim İstanbul sonbaharında bu güzelim renklerle coşkuyu, renklerle şekillenen resimleri izlemeyi ertelemeyin.
Sakıp Sabancı Müzesi Emirgan’da, pazartesi günleri dışında 10-18 saatleri arasında açık.