İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Emniyet Genel Müdürlüğü'nde, 3 Mart 2020 Salı günü düzenlenen "Karayolu Trafik Güvenliği Stratejisi ve Eşgüdüm Kurulu 5. Toplantısı’nda yaptığı konuşma ve verdiği bilgiler çok dikkatimi çekti. Hem bunları kısmen paylaşmak hem de bazı konulara dikkat çekmek istedim.
Kazalar ve bunlardaki çeşitli kayıplar dünyanın ortak sorunu. Buna yönelik olarak 2009’da Moskova’da başlatılan ortak çabalar pek çok olumlu sonuçlar vermiş. Bunun Türkiye’ye önemli yansımaları olmuş.
Sayın Soylu, Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, 2000-2016 yılları arasında 100 bin kişi başına düşen ölüm oranındaki azalışın dünyada 3,2 olduğunu, Türkiye'de 2015-2019 yılları arasındaki azalışın yüzde 32 olarak gerçekleştiğini söylemiş. Hem dünya hem de ülkemiz açısından önemli bir başarı.
2011-2019 dönemi
Bakan Soylu’nun bu döneme ilişkin değerlendirmesi de şu şekilde: “2011'e göre 2019'da motorlu taşıt sayısı yüzde 44, sürücü sayısı yüzde 34, genel nüfus sayısı yüzde 11,3 artmasına rağmen ölümlü kazalarda yüzde 32,2, kaza yeri ölümlerinde yüzde 34,2 azalma sağlandı. 2011'de 100 bin araç başına ölüm sayısı 23,8 olmuşken, 2019'da bu sayı 10,9 olmuş ve 2020 yıl sonu hedefi olan 11,9'un altına düşmüştür. Yani esas itibarıyla 2009'da yapılan ilk uluslararası konferansta 2020 için belirlenen ve daha sonra 2030 olarak revize edilen hedefi, Türkiye olarak herhangi bir revize yapmadan yakalamış olduk.”
Burada da önemli bir başarı yakalandığını görüyoruz. Trafik ortamı yoğunlaşırken kaza ve ölümlerde azalma olması çok önemli. Dikkatimi çeken bir husus var: Ölümlü kazalarda ve kaza yeri ölümlerinde azalma oranı neredeyse aynı. Yani ölümleri kaza sayısındaki azalmanın daha ötesinde düşürme başarısı gösterilememiş.
Almanya örneği
Bakan Soylu, açıklamasında Almanya örneği verdi. Almanya'da 2018'de meydana gelen 2,6 milyon trafik kazasında 3 bin 275 kişinin hayatını kaybetmesine karşın, aynı yıl Türkiye'de meydana gelen 1,2 milyon trafik kazasında 6 bin 675 kişinin can verdiğini, Almanya'daki kaza sayısının Türkiye'den fazla olmasına rağmen can kaybının daha az olduğuna dikkati çekti.
Burada Almanya’da niye çok trafik kazası olduğu birinci husus. Acaba Almanların bizden öğreneceği bir şey var mı? İkincisi ise bizim can kaybımızın onlarınınkinin iki katı düzeyinde olması. Burada Almanların eksik kayıt yaptığını iddia etmek pek gerçekçi olmaz. Öyle ise biz niye çok kayıp yaşıyoruz? Aracımız onlardan fazla olmadığına göre araçlarımızın eski, zayıf ve bakımsız oluşu yolların daha tehlikeli oluşu, sürücülerin daha dikkatsiz ve reflekslerinin daha düşük oluşu gibi ihtimaller akla geliyor. Kaza sonrası ilk yardım ve kurtarma hizmetlerindeki yetersizliğimiz en önemli neden olmalı.
2018-2019 karşılaştırması
Soylu açıklamasında son iki yılın karşılaştırmasını da yaptı. 2018'de trafik kazalarında 6 bin 675 vatandaşımızı kaybetmiştik. 2019'da ise hem olay yeri hem de hastane ölümleri dahil olmak üzere bu sayı 5 bin 473 olarak gerçekleşmiştir. Yani sadece 2018'e göre 2019'da trafik kazalarında hastane ölümleri dahil 1202 kişi daha az can kaybı yaşandı. Bu da önemli bir iyileşme.
Bakan Soylu, bu iyileşmelerin gerekçelerini de aktardı; buna göre karayollarındaki iyileşmeler, personel sayısındaki artış ve denetim etkinliğini artıracak teknik ekipman araç gereç artışları belirtiliyor. Bu arada ehliyet işlemlerinin nüfusa, tescil işlemlerinin noterlere devri yoluyla 3 bin personel açığa çıkmış ve bunların 2500’ü de sahada görev almış başarılı bir insan kaynağı artışı söz konusu. Üstelik zor ve kötü görev - kolay ve iyi görev anlamında personelin görev adaletinin de sağlandığını düşünüyorum.
Yakalanma riski duygusu
Bakan Soylu’nun açıklamalarından algılanan yakalanma riski duygusunu artırmanın ana ilkelerinden biri olduğunu anlıyoruz. Bu da çok önemli. Trafik ekiplerinin görünürlüğü arttıkça daha dikkatli olunacağı kesin. Bilmem maket türü görünürlüklerin olumlu katkısı da önemli bir pay sahibi mi?
Bakan Soylu; ceza sayısını artırmak yerine yakalanma riskini artırmanın daha caydırıcı olduğunu söylüyor. Buna katılmamak mümkün değil. Ancak yapılan denetimlerde kusuru görülenlerin cezalandırılmasının da önemli olduğunu kabul etmek gerekir. Zira çok sayıdaki kusurdan ancak pek azı tespit edilebiliyor. Bunları da affetmek, görmekten gelmek ve bu yönde görevlilere takdir hakkı tanımak denetimlerin etkinliğini azaltabileceği gibi personelin ayrımcılık yaptığı duygusunu da akla getirebilir.
Şehirlerarası otobüslerin kaza oranları
Şehirlerarası otobüs taşımacılığının halen istedikleri seviyeye gelmediğini söyleyen Soylu, Türkiye'deki tüm araçların içinde kazaya karışanların oranının yüzde 1,2, tüm otobüsler içinde kazaya karışan otobüslerin oranının yüzde 2,8, şehirlerarası yolcu taşımacılığı yapan tüm otobüsler içinde kazaya karışanların oranının ise yüzde 6,4 olduğunu bildirdi.
Otobüsçülere uyarılar
Bakan Soylu, otobüsçülere ilişkin bu değerlendirmesinden sonra otobüsçülere yönelik olarak, önemli uyarılarda bulunuyor: “Herkes sorumluluklarını yerine getirsin. Kuralları uygulamamak, otobüs şoförü maliyetinden kaçacağım diye otobüs şoförü çalıştırmak yerine, ehliyet kiralayarak takografa iki-üç ehliyet takarak meselenin çözümünü cebinize girecek paranın artırılmasında bulabilirsiniz, ama biz insanların hayatlarını tehlikeye attırmayacağız. Kaza yapanların yanı sıra bir de ucuz yakıt ve diğer sebeplerle çıkan otobüs yangını vakaları var. Burada sektörün artık kendisini sorgulamasını istiyoruz. Sektörün halen bu rakamlarda gezinmesi, halen beklediğimiz standartlara gelmemesi, bizim açımızdan kabul edilebilir bir mesele değil. Otobüsler açısından Mart ayından itibaren yıl sonuna kadar ölçekleyebileceğimiz, ölçümünü yapabileceğimiz tüm yerlerde sıkıyönetim ilan edilmiştir. Yükümlülüklerini yerine getirmeyen firmaların, trafik kazalarına karışma oranı, riskli araç sürme oranı ve yaptıkları hataları kamuoyuyla tek tek paylaşacağız.”
Bazı ayrıntılar
Çok sayıda insanı taşıyan ve ekmeğini bu yolla kazanan otobüsçülerin daha iyi olmalarını istemek ve beklemek gayet de yerinde. Ancak buna ilişkin mukayeselerde dikkatli olunması gerekiyor. Bir seyahatin şehiriçi veya şehirlerarası olması kaza bakımından farklıdır. Belki şehiriçinde daha fazla kaza da olabilir. Ama ölüm riski daha düşüktür. Diğer taraftan çok yol kat eden araç ile az yol kat eden aracın kaza miktarlarının farklı olması da doğaldır. Bu yönüyle otobüsçülerin durumuna dikkat edilmesi otobüs başına kaza yerine km başına veya en azından sefer başına kaza ve ölüm sayılarının esas alınması daha isabetli olur. Otobüsler karayolu taşımacılığından çekilse ve yerini özel araçlar alsa daha iyi bir trafik ortamı doğmayacaktır. Bu nedenle otobüsçülerin kusurlarının görmezden gelinmesi anlamında algılanmayarak belirtilen hususların dikkate alınarak değerlendirme yapılması ve buna göre önlem belirlenmesi daha faydalı olacaktır. Bu anlamda olumlu sonuçlar veren dünya uygulamalarının da gözden geçirilmesinde fayda olabilir. ■