Eller Dünya 2.0’a… biz savaşa…
Bir belgeselde izlemiştim. 2000 yıl önce, o zamanların büyük yerleşim merkezlerinde “yaşanmaz oldu buralarda” diyormuş insanlar.
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
diyor da Nazım Hikmet, bunca savaşın, bunca sömürünün, bunca yolsuzluğun, susuzluğun, açlığın, eğitimsizliğin kol gezdiği günümüzde nasıl yaşayabiliriz ki! Üzerinde yaşadığımız ve tükettiğimiz ve artık nefes alma olanağımız kalmayan şu yerküreyi terk edip barış içinde, coşkuyla yaşanacak -belki de tüketilecek- yeni yerküreler bulmalıyız.
Bulduk da…
Nazım Hikmet’le başladık, onunla sürdürelim…
“Ayrılık yaklaşıyor her gün biraz daha,
güzelim dünya elvedâ,
ve merhaba
k â i n a t...”
dizeleriyle, gidilecek yönü göstermişti…
Aradan geçen onca yıl sonra yeni bir dünya bulundu: “Dünya 2.0”
2009’da uzaya gönderilen Kepler adlı araç, keşfettiği 1030 (dikkatinizi çekerim, yazıyla, bin otuz) gezegenden bizim şu an üzerinde yaşadığımızdan biraz daha büyük ama koşulları itibarıyla çok benzer bir küre “Dünya 2.0”. yalnız bir sorun var: Uzak.
Çok uzak…
Çoktan da çok uzak bu bulunan yeni Dünya. 1400 ışık yılı uzakta. Işık hızıyla uzaklığı belirleyen bu birim öyle ufak gibi gözükse de asla değil. Güneş’ten gelen ışığın Dünya’ya 8 dakikadan daha fazla bir zamanda ulaşıyor. Varın siz hesaplayın… (Neyse, sizi zorlamayayım, küsuratı atarak buraya aktarayım: Bir ışık yılı 9.460.800.000.000 km olarak kabul edilebilir.) Bunun 1400 katı uzaklıktan söz ediyoruz. Bu kadar uzağa şimdiki teknoloji ile gidilemiyor, gelecek teknolojilerle de gidilemeyecek, insanın ömrü yetmez. Bu da demektir ki Dünya 2.0’a gidecek olanlar sadece bir uzay aracına binmeyecek, bir uzay şehriyle yolculuk edecek. Yüzüncü -daha da fazla- kuşak varabilir oraya. Bu da gösteriyor ki o uzay şehrinde insanlar doğacak, büyüyecek, eğitim görecek, yaşamını sürdürecek… sevecek, sevilecek, aşklar yaşanacak -hem de romanlara konu olabilecek ne büyük aşklar.
500 yıl fazla yaşamak…
Yeni bulunan Dünya 2.0, bizim şu an üzerinde yaşadığımız yerküreden daha yaşlı ve yüzde 60 daha büyükmüş. Kendi güneşinden aldığı enerjinin bizimkinden yüzde 10 daha fazla olduğu hesaplanıyor. Hesaplayınca, bizim Dünyamızın 500 yıl öncesinde denilebilirmiş hem ışık hem çevresel etkiler hem kirlilikler çerçevesinde… Bir anlamda oraya gidesiye çoktan tükenmiş de olabilir yaşam koşulları… Kuşkusuz bunların hepsi ince elenip sık dokunacaktır ve daha çok şey farklılaşacaktır.
Savaşı, sanat yener!
Sırf koltuk uğruna, durduk yere savaş çıkarttık kendi içimizde. Yetmediği gibi 50 bini aşkın genç (gizlenmişleri de sayarsak iki katı) ölümü, akan kanı durdurmak yerine daha da arttırmaya başladık. Birinin söylediğini öbürü çürütmek için desteksiz atıyor, bir başkası da onun üzerine giriyor söz düellosuna… Olan yine gençlerimize oluyor. Ocaklara yine ateş düşüyor.
Tam da bu noktada, bakın, 650 yıl öncesinde başlatılan Kırkpınar geleneği görülemedi bile. Oysa eskiden güreşçileri de tanırdık, nasıl güreştiklerini de bilirdik. Gündemin kargaşası içinde kayboldu gitti güzelim yağlı güreşler. Sadece onlar mı? Van’da yapılması planlanan resim çalıştayı ertelendi; üç yıldır yapılan Uluslararası Film Festivali de ertelenebilir. Sanat gelişmemizin temeli olacak… Onunla da kalmayıp barış içinde yaşamamız için birleştirici güç olacaktı.
Gördünüz mü yaptığınızı?
Barış için bir arada…
Umudu üzmüyoruz, yürüdüğümüz yoldan bizi hiçbir engel döndüremez…Nazım Hikmet’le başladık, onunla sürdürelim…
Belki bahtiyarlık değildir artık,
Boynunun borcudur fakat,
Düşmana inat
Bir gün fazla yaşamak.