Yolcu taşıyan otobüslerden müzik yayınları için istenen telif bedeli taşımacıları hep kızdırmıştır. Bu konu, onlar için gündeme geldiğinden beri durum budur. Öncelerde “ne telifi, biz telif melif ödemeyiz” demişlerdir. Şimdi biraz daha geri adım atıp böyle bir hakkı biraz olsun kabul ettiler. Sadece ödeyecekleri faturayı ağır buluyorlar. Şüphesiz ki bunu tartışabilirler, ama reddedemezler. Üstelik ödemeye razı oldukları rakam pek az olup tartışma ile kolayca çözülecek cinsten değildir. Buna ilişkin görüşlerimi daha önce yazdım. Bakış açılarına ilişkin bazı konulara bir kez daha göz atalım.
Gerçeği çarpıtmak
Bazı yayınlarda 2015’te 713 TL olan otobüs telif ücretinin fahiş artışla 2016’da 1273 lira olduğ4u belirtiliyor. Halbuki gerçek farklı… 1273 TL’lik ücret içinde koltuk ekran payı da varken 713 TL’de yok. 2015’te 713 TL ödeyen ayrıca 444 TL koltuk arkası ekran farkı ödeyecek; toplarsanız 2015 için toplam 1157 TL. bu rakam 2016’da yüzde 10 artışla 1273 TL’ye yükseliyor. 2015 rakamının veya yüzde 10’luk 2016 artışının yüksekliğini iddia edebilir, tartışabilirsiniz. Ama gerçeği çarpıtmanın kimseye faydası yok. Kimseye bir haklılık da kazandırmaz.
Para ne yapılır?
Bazıları da sadece şehirlerarası tarifeli yolcu taşıyan otobüslerin ödeyeceği toplam parayı hesaplayıp 10 milyon TL olarak buluyor ve soruyor: Bu parayı ne yapacaksınız? Bunun cevabı çok da basit. Herkes ne yapıyorsa, siz ne yapıyorsanız telif alanlar da onu yapacak, yani harcayacak. Kanunlara göre kazanılıp vergisi ödenen paranın nereye harcanacağı kimseye sorulmamalı.
Konuya ilişkin bir yazımda, istenen telif ücretinin otobüsün bir günlük net kazancı düzeyinde olduğunu ifade etmiştim. Bu bir günlük net kazancın tüm otobüsler için toplamı 10 milyon TL ise kalan 364 günün net kazancı 3,5 milyarı aşabilir. O zaman da otobüsçülere, ‘siz, bu kadar büyük parayı nereye harcayacaksınız’ diye sorulduğunda cevabınız ne olacak?
Bir başka mukayese
Otobüs başına yıllık ödenecek telifin bir güne düşen miktarı hesaplandığında 3 TL’yi biraz geçiyor. Bunun diğer günlük harcamalarınız içinde yerini düşünün. Kısa-orta bir hatta çalışan bir otobüsün bir günde ödediği terminal çıkış ücreti 300-400 lirayı buluyor. Yani günlük telifin 100 katı kadar. Bu durumda öncelikle ve daha sert biçimde 100 katlık bu terminal ücretinin sorgulanması gerekmez mi? benzer şekilde tüm otobüslerin bir yılda terminallere ödediği 1 milyar lirayı aşkın paranın şikayet konusu olması ve nereye harcandığının sorulması gerekmez mi?
Kanuna karşı çıkmak…
Şüphesiz ki kanunlar da beğenilmeyip karşı çıkılabilir. Ancak bu karşı çıkış, biz bunu takmayız şeklinde olmamalı… Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, bildiğim kadarıyla çok eski; 60-70 yıllık. Tabii, zaman zaman da ihtiyaçlara, gelişmelere göre değiştirilmiş. İlgili Bakanlık bu Kanunu uygulamama veya değiştirme yetkisine sahip değil ve olmamalı. Meclis iradesi hepsinin üstünde değil mi? “Biz bu parayı ödemeyiz, Bakanlık değiştirsin” demek anlamlı mı? Şüphesiz ki Yönetmelik düzeyindeki hususlar Kanunun imkanları dahilinde Bakanlıkça değiştirilebilir. Bunun ötesinde sadece Kanunda değişiklik taslak veya tasarısı hazırlanıp Meclise verilebilir. Bu işin özü Kanun çıkarken veya değiştirirken işe sahip çıkmaktır.
Alışırsınız…
Otobüsçüler kendilerine yük getiren şeylere, özellikle de yeniyken “biz bunu kabul etmeyiz, kontak kapatırız” deyiverirler. Bu, normalde bir çözüm yolu değildir. Zaten de hiç uygulanmamıştır. İlgili kanun veya yönetmelik çıkarken görmezden gelmek, sonra da bu türden sert çıkışlar yapmak bir fayda sağlamaz.
Otobüsçülerin ilk defa karşılaştığı bazı mevzuat ve sorumluluklar karşısında isyan ettiklerini, zamanla alışıp seslerini hafiflettiklerini ve hatta bu mevzuatı övüp teşekkür ettiklerini sıkça görürüz. Ben, telifte de böyle olacağını düşünüyorum.
Hukuk yolu
Bir konuda çok haklı olduğunuza inanıyorsanız şüphesiz ki itirazınız da güçlü olacaktır. Ama bu haklılığın karşılığı karşı tarafı tehdit etmek olmamalıdır. Bu arada hukuk diye bir yolun olduğu da unutulmamalıdır. Hatta bu yolun Anayasa Mahkemesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar gittiği unutulmamalıdır. Sadece bir örnek olsun diye belirteyim; çok güçlü ülkelerin parlamentolarının aldığı soykırım kararını tanımama suçu ile AİHM’e iptal ettirilebilmiştir. Siz, yeter ki davanızda haklı olun ve bunu iyi savunun.
Bravo UYOF’a!
UDH Bakanlığı bir genelgeyle yurtdışı tarifeli otobüs seferlerine yüzde 25 doluluk şartı getirdi. Bu doluluk sağlanamadığında sefer engelleniyor, bunun ne kadar yanlış olduğunu çokça yazdım, dinleyen olmadı. Şüphesiz ki bu kuralı getirenlerin de bir amacı var. Ama bu amaç ne kadar iyi olursa olsun hak ihlaline yetmez. Aksi halde her hak ve özgürlüğün özüne dair dokunacak gerekçelerle sınırlamalar getirilip bu hak ve özgürlükler ortadan kaldırılabilir. Özünde bu kadar ileri noktalara kadar götürülebilecek bir kararın kanun ve yönetmelik unutulup, bir genelgeyle getirilmesi kabul edilemez.
UYOF bu haksızlığın ve hukuksuzluğun sadece tespitini değil, takibini de yapıp sonuç aldı. Kendilerini gerçekten kutlarım. UDH Bakanlığı da ne bu davayı açana ne bu kararı verene ne de benim gibi övene kızmamalı. Bazı kararların bazı gerekçelerle dahi alınmasının yanlış olabileceğini düşünüp bundan sonraki dönemde bu türden yeni kararlar almamak, mevcut mevzuattaki şikayetçi olunan hususları gözden geçirmek yoluna gitmelidir. Bırakınız karar alınırken yanlış yapmayı, doğru kararlar bile zaman içinde yanlış hale gelebilir. ■