Hepimiz yaşanmışlıklardan ders çıkarmak kadar avunmak, aramak, belki biraz da keşke demek anlamında şöyle bir geriye dönüp bakarız… Çünkü geçmişimiz bizim birikimimizdir, deneyimimizdir. Çoğunlukla da takılır kalırız o yaşanmışlığa. Doğru olup olmadığını, bizi engelleyip engellemediğini pek önemsemeyiz. Orada kaldıkça daha bir yalnızlaşır, daha bir uzaklaşırız ilişkilerimizden. Tabii ki kandırmak ve başarısızlık da gelir peşi sıra.
Belki de hastalıklı yalnızlık nedeniyle daha bir kapanık yaşıyoruz kendi içimizde. Belki de o nedenle ne kazanabiliyoruz ne de mücadelemiz kazanmaya yönelik oluyor.
Uzun yolda, sabaha dönmüşken gün, yorgunluk iyiden iyiye bastırınca türküler kurtarıcı oluyor, can simidi gibi. Biraz oynak, biraz hareketli, biraz neşeli türkülerin insanı dirilttiğini düşünüyorum. İşte onlardan biri: Anan var midur, baban var midur?
“Sen bu yaylaları gülüm yaylayamazsun / Derindur sulari boylayamazsun” dedikten sonra, “ben o domuzun kizina sarilamadum” diyor. Narakatta ise “anan var midur, baban var midur / seni bana methettiler asli var midur” diye soruyor.
Türkünün sözlerinden anlaşıldığı kadarıyla bir erkek ağzından anlatılıyor öykü. Sarılamadığı “domuzun kızı” Karadeniz yöresinde kızgınlık ifade eden, aslına bakarsanız hakaret içeren bir söz. Sarılabilse “domuzun kızı” olmayacak. Bir yandan sarılmak istediği biri var, ama kendisine önerilen başka bir kız daha var ve bir gözü de orada… Ama anne korkusu ağır basıyor: “dema nenene”. Yani annene sakın söyleme… Eğer yanılır da söylersen, bizi verem eder. Korkuyor da…
“Rinna rinnanay, rina rinnanay…” diye giden bölümde ya dile gelmeyen ya da dile getirilmesi bile gerçekten zor olan şeyler anlatılmak isteniyor olsa gerek. Genellikle türkünün sözlerine, ezgisine uyduracak sözler bulunamayınca başvurulur böylesi mırıldanmalara… Ama burada durup düşünmek gerekir. Özellikle günümüzde…
“İstanbul Sözleşmesi”nin tartışıldığı, faillerinin hep yakınları olduğu kadın cinayetleri her geçen gün artıyor. Bu türkü de erkek egemen söyleme sahip. Yetmezmiş gibi ikinci bir eş arayışında… Öyle ya, “domuzun kızı” ona varmazsa, kendisine methedileni kaçırmaması gerekir.
Peki, kendisi neci? Nesi var? Hiçbir özelliği yok. Yok, ama türkü söylerken bıyık buruyordur, yetmez mi… ■