1999’da yaşanan Büyük Marmara Depremi, aslında hepimizin aklını başına getirmiş olmalıydı. Ancak hep olduğu gibi sadece o günlerde aklımızın bir köşesinde takılı kaldı, ardından unuttuk. Oysa uzmanlar 30 yıl içinde yeni bir deprem olasılığından söz ediyordu… Peki, ne oldu da bir önlem alınmadı?
İnsanlar unutabilir, zaten geçen 20 yıl aslında bir kuşak demek, ancak devletin unutmaması gerekir. Kentsel dönüşüm, bir anda rantsal dönüşüm oldu. Depremde zarar görme olasılığı yüksek semtlerde, bölgelerde değil rant sağlayacak yerlerde başlatılan dönüşüm yaşamı garanti altına almaya(!) yol açtı. Üç, dört katlı kâgir binalar yüksek apartmanlara dönüştü. Bırakın toplanma alanlarını ağaç altında nefes alacak küçücük bir yer bile bırakılmadan hem de.
Bugün yaşanan depremin öncü mü, tetikleyici mi, artçılarının şiddetinin ne olacağı gibi soruların yanıtını uzmanlara bırakıp biz, kendi durumumuza bakmalıyız.
Ben yine kendi açımdan, çevreci yaklaşımla bakacağım. Beton yığını bu Bizans eskisi kentte, her şey çıkar amaçlı yapıldığı için altyapı neredeyse hiç yok. Bizim oturduğumuz sokakta 20 yıl öncesinde neredeyse bina yoktu, seyyar satıcılar bile girmezdi… Bugün hepsi dörder katlı, her katta dörder daire bulunan saksı bahçeli (yeşil alan bırakma zorunluluğu olsa da, o alanın altını beton yapıp üstüne bir metre kadar toprak döküyor müteahhitler) binalar yükseldi. Suyu, elektriği, kanalizasyonu hiç değişmedi. Yılların yorgunluğunu taşıyan o altyapı bu yoğunluğu kaldırabilir mi? Binalar (pek sanmıyorum, çünkü müteahhitlik biraz da göz boyama sanatıdır) depremde yıkılmasa bile suyu, elektriği, doğalgazı, yolu olmayacağı için aynı sıkıntıları yaşayacağız. İçecek su, yiyecek ekmek bile bulamayacağız, yıkıntı altında kalmaktan beter.
Bütün gelişmiş ülkelerde, önce altyapı hazırlanıyor… Yol açılıyor, su, elektrik, doğalgaz, kanalizasyon tamamlanıyor, kimin nereye nasıl, kaç katlı bina yapabileceği belirleniyor, inşaat ruhsatı ona göre veriliyor. Bizdeyse, görüyorsunuz, dere yataklarına bile çok katlı binalar dikiliyor, derelerin suyu küresel iklim değişikliğinin de etkisiyle yükselince önüne geleni alıp götürüyor. İstanbul’un birbirinden uzak semtlerinde binalar yıkıldı. Görece şiddeti zayıf bu depremde de okullar zarar gördü. İçlerinde yaşadığımız evleri gözlerimiz görmezden geldi, olası sorunları aklımızdan sildik. Çünkü işin ucu ekonomiye gelip takılıyor. ■